İdil Tan;Bu hayatta herkes hata yapar ve herkesin bir imtihanı olurdu mutlaka.
Benim hatam, tanıdığımı düşündüğüm bir adamın lafına bakıp da doğup büyüdüğüm şehri terk etmek olmuştu. Benim imtihanım, babamın ölümünün ardından annemin de evi terk etmesiyle dağılan ailem ve kimsesiz gibi ortada kalmamdı.
Yaşadığım şehirden ayrılmam fevri bir kararla oluşmuştu. On sekizinci yaş günümde babamı kaybetmiştim ve ben o gün akşam olup da hava kararıncaya kadar mezarlıktan çıkamamıştım.
İşte o gün tanıdım Mert'i. Beni uyarmasaydı eminim ki gözyaşlarıma kapılıp o mezarlıkta gecenin daha geç saatlerine kadar kalabilirdim.
Çok kalabalık bir aileden gelse de babam, onun akrabalarının annemi sevmeyişinden dolayı babamın cenazesine gelen çok değil, bir avuç insan olmuştu. Babam annemi çok severdi. Onun için her şeyi yapardı, eminim.
Sırf annem arkadaşlarından geri kalmasın diye eve kapanmasın diye annemin hiçbir davranışına ses etmezdi. Annemin hiçbir şeyi eksik olmasın diye gözü parayla doysun diye ikinci bir iş olarak inşaatta çalışmaya başlamıştı ve orada canını kaybetmişti. Cenazenin ertesi günü ise bomboş evde terk edildiğimi anneme bağırıp da cevap alamayınca anlamıştım.
İlk haftalar koskoca evde salonda koltuğun ucunda oturur etrafı incelerdim. Arada bir öterdi telefonum fakat ben hiç oralı bile olmamıştım.
Toparlanma sürecim canımı çok yakmıştı, çok zorlanmıştım. Yine de herşeye rağmen kendimi buldum ve ayakta durabilmek için elimden gelenin en iyisini yaptım.
Annem ve anne tarafımı terk edildiğim günden beri ne gördüm ne de adlarını duydum.
Halam ve amcamlar ise annemin başka bir adama gittiğini duyunca çıldırmış ve benim içinde 'kocasına bir kere bile saygı göstermeyip cenazesinin ertesi günü evi terk eden bir kadının doğurduğuna bakacak değiliz' demişlerdi.
Zaten ben de onlarla yaşamayı istemezdim ki. Annemin yaptığı davranışı suratıma vurup vurup duracak insanlarla yaşamak yerine bazı geceler aç yatsam bile tek yaşamayı tercih ettim.
Hemen her gün mezarlıktaydım ve böyle huzur bulduğumu düşünüyordum. Haftalar geçtikçe o mezarlıkta Mert ile iyice tanıştım ve biz aynı mahallede iyice yakınlaşarak birbirimizle görüşmeye başladık. Böylece ilişkimiz başlamıştı ama o ve ben farklıydık. Yani diğer sevgililer gibi parkta el ele yürümezdik, birbirimize aşk itirafları yapıp da sevgi dolu sözcüklerle seslenmezdik.
Ben İdil'dim ve o Mert'ti.
O kız kardeşini, ben ise babamı kaybetmiştim ve diğer sevgililier gibi parka gitmek yerine mezarlığa giderdik.
O ve ben birer arkadaştık aslında. Sadece acılarını paylaşan birer arkadaştık. Ne ötesi ne gerisi... Birbirimizi önemsiyorduk evet ama ilklerimizi paylaşmazdık hiçbir zaman. Aslında onunla ben hiç biz olmuyorduk.
Onu sevgiliden çok, yakın bir arkadaşım olarak benimsemiştim. Bir gün çıkıp da daha fazla böyle acılarımızla mezarlığa gitmekten yorulduğunu söyleyip burada yeni bir hayat kurmaktan bahsetmişti. Ben babamdan kolay kolay gidemezdim fakat hevesime yenik düşüp de bu fikre karşı çıkmamıştım.
Herşey bir anda oluşmuş ve bir anda tepetaklak olmuştu.
'Atm'den para çekip, geleceğim' dedi Mert ve beni o durakta bırakarak dört saat boyunca beklememe rağmen geri gelmedi.
Olsun... Onun yaptığı babamın ölümü kadar, annemin terk edişi kadar acıtmadı beni. Ben kendi aptallığıma ağlıyordum geceleri, ben kendime kızıyordum!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Terk Edilenler Durağı
Teen FictionKaybolmuş bir şehirde, gökyüzünün şehire olan isyanını dile getiren yağmurun üzerimi ıslatmasıyla sığındığım bir durakta, yara bere içinde bırakılan bir adamla bu Dünya'da yalnız kalmıştım. O günü hatırlıyorum da, üzeriyle yarışacak derecede dağılm...