)46(

670 51 7
                                    

Hızlıca hazırlanıp, Uraz ile birlikte Yekta'nın yanına gitmek için dışarıya çıktığımızda kendimi biraz daha hafiflemiş hissediyorum. Gece yanıma gelmemişti, ben yanına gittiğimde eskisi gibi değil hala daha kırgın davranıyordu ve ben en sonunda onu görebileceğim o zamanı yakalayabildim!

"Oraya vardığımızda ikinizde kırılabilirsiniz." Dedi Uraz arabayı sürüp bana kısa bir bakış atarken. "Fena halde öfkeli." Diyerek de ekleme yaptı.

"İçimi daha çok rahatlattığın için sağ ol Uraz. Gerçekten bunu söylemene çok ihtiyacım vardı!" Benim dalga geçmemle bu ikimizi de kısa süreliğine güldürdü ve araba durunca Uraz tamamen bana döndü. "Geldik işte, şu çıkmaz sokakta olmaları lazım." Diyerek sağda ki yolu gösterdi.

"Teşekkür ederim. Gerisini ben halledebilirim. Yani inşallah." Diyerek arabadan indim ve ona el sallayarak gösterdiği sokağa doğru adımladım. Ne göreceğimi de bilmiyorum. Adımlarım hızlandığında Yekta'nın öfkeli sesi kulaklarıma geliyordu.

Cesaretimi toplayarak köşeyi de geçtim ve o an Mert'i duvar ile kendi arasına sıkıştırmış olan Yekta'yı görünce gözlerim irice açıldı. O kadar çok öfkeli ki bunu buradan bile görebiliyorum.

Karşılıklı oturup konuşacak halleri yoktu zaten.

Gördüğüm bir diğer şey ise Yekta'nın elinde ki siyah çakıydı. Onu Mert'e doğru tutuyor ve o tehlikeli ifadesiyle bir şeyler söylüyordu. O an dudaklarımdan ufak bir çığlık çıktı. Kesinlikle bunu yapmasını beklemiyordum. Bu kadar ileri gidemez.

"Yekta, dur!" Diye bağırdım ve onlara doğru birkaç adım attım. Beni görünce ilk önce şaşırdı, bakışları yumuşadı fakat elinden kurtulmaya çalışan Mert'in hareketlerinden dolayı tekrar öfkesini ön plana çıkararak bana seslendi. "Yaklaşma!"

Bu böyle olmamalıydı. Bu böyle olmamalıydı!

Yekta, "Hangi eline bir armağan bırakmamı istersin?" Diye sordu Mert'e alaylı bir ses tonuyla. O sırada Mert bana doğru döndü. Yüzü kanlar içindeydi. Onun gözlerinde ki korkuyu görebiliyorum. "İdil, bana yardım et." Diye seslendi.

"Yekta lütfen bırak o elindekini." Diye seslendim ve yine birkaç adım attım. Tekrar konuştum. "Bırak onu. En ufak yanlış bir hareketinde kendine de zarar getirebilirsin. Yanıma gel." Gözlerim tekrar tekrar dolarken ondan bir hareket bekledim. O elinde ki çakıyı usta bir şekilde salladıktan sonra Mert'in boğazında ki elini indirip, Mert'in bileğini sertçe kavrayarak havaya kaldırdı.

"Bu elin olsa senin için sorun olur mu?" Diye sordu Mert'e alayla bakarken. "Sana diyorum!" Diye bağırdım ve ona doğru birkaç adım attım. Öfkesine yenik düşüyor...

Tam Mert'in eline doğru çakıyla birlikte bir hamle yapacağı zaman bu sefer söyleyeceklerim tamamen kontrolsüz bir şekilde döküldü ağzımdan. "Şu öfkene kapılıp da bir canavar gibi davranmayı kes artık! Senin için ne hale geldim, görmüyor musun? Yanıma gel, gidelim lütfen."

Bakışları bana dönerken ben o an anladım yaptığım büyük bir hatayı. Öyle söylememeliydim. Onu bu kadar çok incitmeye hakkım yok benim. "Özür dilerim." Diye fısıldadım. Elindekini yere fırlatıp, Mert'e oldukça sert bir yumruk atıp onun yere düşmesini sağladıktan sonra yanıma doğru geldi. Benim bakışlarım bir kez daha yüzü kanlar içinde kalmış olan Mert'teydi.

Ona karşı hiçbir şey hissetmeyecek kadar değerisiz gözümde ama bir insanın bu hale gelmesi hep içimde bir yerleri boğuyor.

"Gidiyoruz." Dedi Yekta oldukça soğuk bir ses tonuyla ve bizi arabasına doğru ilerletti. "Konuşalım lütfen." Diye mırıldandım.

Terk Edilenler Durağı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin