)27(

1.5K 110 35
                                    

Bilmediğim sokakları gezdim, bilmediğim bu şehirde attığım her adımda bir acımı bıraktım ve gözyaşlarımdan başka hiç kimse yok yanımda.

Sevdiğim, sevdiklerim...

Telefonumu çoktan sessize almıştım ve birkaç defa ekranda Yekta'nın aradığına denk gelsem de boş bakışlarla etrafımı inceledim. Geldiğim ilk gün gibi insanların koşuşturmasına ve birkaç konuşmasına şahit oldum. Birkaç saniye sonra çöktüğüm bir bankta ne yapacağımı düşünmeye başladım.

Begüm ve Uraz'ın yanına gidemem. Onun uğrayacağı ilk yer orası olmalı, tabi beni merak ediyorsa. Bu şehirde bir de Ahu Dünya'yı tanıyorum. Onun yanına gitsem Yekta'nın, Uraz veya Begüm'ün uğrayacağı bir diğer yer de orası ama mutlaka bir yere gitmeliyim.

En mantıklı olanı Ahu Dünya'nın yanına gitmem.

İçime derin bir nefes çektim kasvetli olan havadan ve telefonumu alarak, buz kesmiş parmaklarımla Ahu Dünya'yı aradım, birkaç çalıştan sonra onun uykulu sesini işittim.

"Alo?" Uyumayı seviyor.

"Dünya..." Dedim çaresizce ve gözyaşlarım yeniden süzüldü yanaklarımdan. Sanırım ne durumda olduğumu anladı. Telefonu açışına göre biraz daha canlı ve telaşlı geldi sesi. "İdil? Bir şey mi oldu?"

"Ben... şuan anlatamam. Lütfen yanıma gel." Kendimi de bir yandan sakinleştirmeye çalışıyorum. Telefondan birkaç hışırtı yükseldi. "Gelirim tabi, evde misin?"

Sorusuna hızla cevap verdim. "Hayır hayır hayır... Yekta'nın evinde değilim. Nerede olduğumu bilmiyorum." Kafasını karıştırdığımı şimdiden hissettim.

"İdil, neler oldu? Ne demek evde değilim? Konum gönder bana çabuk. Seni almaya geleceğim." Onun telaşını daha fazla arttırmak istemiyordum fakat elimden bir şey de gelmiyor. "Dünya, gelirken kimseye haber verme. Kimsenin şuanki durumumdan haberi yok. Gelirken de sakın tanıdık birine gözükme. Söz veriyorum her şeyi anlatacağım."

Yaklaşık yirmi beş dakikanın sonunda karşıdan telefonuyla bana doğru ilerleyen Ahu Dünya'yı görmemle birlikte hızla ayaklandım ve yanıma yaklaşır yaklaşmaz kollarımı güçlükle ona sardım. Ağlamam hiç dinmemişti ve şuan daha fazla arttı. Etrafımızda ki insanların bakışları kısa süreliğine bize dönse de aldırmadım.

"Ne oldu sana böyle, meraktan delireceğim! Yekta nerede, neden telefonda öyle söyledin?"

Yüzüme yapışan saçlarımı çektim. "Artık Yekta ile bir bağım kalmadı." Bu cümlenin ağırlığı altında kalbim ezildi fakat dilim gerçekleri söylemekten çekinmedi.

Kafası karışıktı ve şimdi de kaşlarını çattı. "Bu bavul ne? Ne yapıyorsun sen?" Benim bakışlarım da kısa süreliğine bavuluma çarptı. "Sana bunları burada anlatamam. Yardım isteyebileceğim tek kişi sensin."

Koluma girdi ve ufak bir tebessümle konuştu. "Bana gidelim, orada her şeyi rahatlıkla anlatırsın." Daha ilk adımda onu durdurdum. "Ama Uraz? Yani oraya gelirsem Uraz'ın haberi olur ve haliyle de Yekta'nın..."

"Onu dert etme. Bir şekilde halletmeye çalışacağım. Durumunun farkında mısın? Şuanki halin acil bir mesele."

Birlikte bir taksiye bindik ve o evinin adresini söyledikten sonra aramızda uzun bir sessizlik oluştu. Arabanın sıcağı ve koltuklar beni -sanki hiç vücudumda ağrı yokmuş gibi- mayıştırmaya başlamıştı.

Umarım bazı dertlerim gibi bu da geçer. Benim için ne kadar zor olsa bile...

Evin içerisine girdiğimde sanki içimden -hafif de olsa- bir ağırlık kalkmıştı. Şuan tanıdığım ve güvendiğim bir insanın evindeyim ve tek başıma o kadar düşüncenin altında ezilmeyeceğim.

Terk Edilenler Durağı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin