Menşah'ın ardında kararsızlık yatan gözleri son kez beni buldu. İçten içe verdiği savaştan yenilgi içinde çıkıyordu, lakin o bunun farkında değildi.
Bana bakıyordu. Acımsı bir bakıştı. Bana mı acıyordu?
Buraları geçmiştik. Sırası değildi. Hem geç hem de boştu. Pişmanlık vardı gözlerinde fakat belli etmeden örtmeye çalışıyordu. Ellerimi tutan eli, geri çekildi.
Kendini bir anda ayağa kaldırdığında hoyrat bir rüzgar tenimin derisini süzüp geçmiş hissini vermişti.Ölüme ne zaman bir adım yaklaşsam Menşah'ın gözlerine bu duygu yerleşirdi. Biliyordum, ama ölmem için hiçbir sebep yoktu.
Bu tavrı beni korkutmaktan başka hiçbir şey yapmaz iken ona ne söylemem lazımdı aklıma bir şey gelmiyordu.
Kısa süreli Pietro'ya baktı. Ardından başıyla çıkmasını istedi. Pietro, acıyla yüzüme baktı. Yutkundu, o yutkunuş içine okyanusu hapsedecek kadar gam doluydu.
Mezbaha gönderilen boğa muamelesi görüyordum. Ve bu hiç hoş değildi.
Varsın kesilip ortalık bir alana atılayım. Zor olmazdı, ben ki onca şeye rağmen halâ iki ayağımın üzerinde acıyla da olsa durabiliyorsam bunu da atlatırdım.
Bir yanım Morgas'a güveniyordu. Bir yanım ise kaç kez gördüğü acımasızlığı ve vicdansızlığı üzerine güvenmeyi kessin bir dille reddediyordu.
Dünyanın, yabancı yerin, en ibne tarafı da buydu. Kime güveneceğini bilememek. Bir savaşın ortasına atılma niyetim vardı evet. Ve bildiğim bir şey ise o savaşa girmeden önce yapay bir savaştan sağ çıkmamdı.
Bu anı çoğu kez yaşamış ve sonu hiç gelmemişti. Her adımda tökezleyip zemini boylamıştım. Ağır yaralar almıştım, bir kısmı dayanılmayacak kadar zor olsa da sabahın güneşini yine gözlerim görmüştü.
İçimde beni yiyip bitiren düşünceler hâlâ bile mevcut iken artık çıkış yoktu. Benim de bir yerden başlamam gerektiğini en az Menşah kadar ben de iyi biliyordum.
Korkunun bu kez beni alt etmesine izin vermemeliydim keza, acının da. Boğazımdan kan gelse bileğimi sıkacaktım. Tüm dişlerim dökülüp elime verilse bile bunu yapacaktım.
Madem benim sevgilim, onun gözünde olan sevgilim.
İkinci bir Menşah Morgas istiyordu. Ona bunu verecektim.
"Korkma." diye fısıldadı. Gözü kapıdaydı.
"Korkmuyorum." dedim, dudağının kenarına hafif bir tebessüm eklendi. Gerçek mi yalan mı ayırt edemediğim bir tebessümdü.
"Çıkalım o zaman." dedi, adım attım. Sonra bekledi, bileğimi hızla kavradığında beni kendine çekti. "Dur." Eli saçımın tokasına gitti.
Tek hamlede tokayı çıkardı. Arkama geçer geçmez saçlarımı sert, sargılı eliyle toparladı. Avuç içinde oluşan nasırlar saçımın telinde belli oluyordu.
Ne yaptığını sormadım.
Gözümün önünde bulunan bukleleri de toparladı, alnımda ensemde tek tel bırakmadan küt saçlarımı şefkat hissiyle avuç içlerine aldı. O koca elleri için saçlarım az olmuş olabilirdi fakat, yine de halletmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CÜSALE
Action•tamamlandı• "Cinneti var edenler, cennete alınır mıydı?" ©️Kitabımın tüm telif hakları bana aittir. Kopyalanma, özetlenerek izinsiz bir şekilde başka sitelerde yayınlanması veyahutta çalınması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır.