14 |Kan|

21K 1.3K 721
                                    

Dönüp dolaşan hayat çarkı.

Hayal meyal hatırladığım boş bir anı gözümün önünde.

Yaşım henüz yedi, belki sekiz. Net hatırlamıyorum. İkisinden biri.

Evimizin bahçesinde oturuyordum. Sessiz sakin bir gündü. Sonra annem kıyamet anı yaklaşmış gibi kendini evden dışarı atmıştı.

Koşarak yanıma geldi, öptü, sarıldı, saçlarımı okşadı. Onu ilk kez öyle tedirgin ve korku içinde görmüştüm. O hali ondan da tedirgin olmama neden olmuştu. Rize'deydik. Bahçenin alt kısmında bulunan yerde kuyu vardı. Ben de kuyuya yakın oturmuş tam eğilirken annem düştüğümü sanmıştı. Evin tarafından bahçe pek iyi görünmezdi zaten, o da telaşın kurban olup nefes nefese gelmişti yanıma.

Şimdi gibi yüzü gözümün önünde. O telaşı, Rabb biliyor o acısını tümüyle gördüm. Bakışları altında ilk o gün kalkamadan korkuyla kollarında kalmıştım.

Şimdi kendime bakıyorum, ne isterdim o gün kuyuya gerçekten düşmeyi, zaten kendimle ne zaman baş başa kalsam tıpkı o kuyunun sadece gökyüzü görünen tarafına düşüyor hissiyle kalıyordum.  Keşke doğmadan önce intiharın kollarına atılmaya mecalim olsaydı. En azından bu olup biten tüm hak etmediğim olasılıklara maruz kalmazdım. Haksızlık ibresi yanlış araçtı, hızı fazla iken söylememiş yavaş olduğunu sürücüye ispat ettirmişti.

Tıpkı benim gibi. Bir katliam oldu, adalet dedi ki; sen yaptın. Haberim olmadan, dediler ki; suçlu sensin.

Haksızlık o aracın hızını beton yığını olan duvara çarpmıştı.

Ortalığa dağılan artık benim parçalarımdı. Toplamayı asla beceremediğim o kırık dökük parçalar. Battı mı bir yerlerime, battı. Ama neden acısı yıllar sürdü.
Bu soruyu, kendime sorsam bile cevabı asla yoktu.
Tanrı'nın soğuk elleriydi boğazıma sarılmış olan, her cevabı susturan.

Dişlerim sertçe birbirine girdi. Acıdan dudağımdan iniltiler dökülürken buna nasıl dayanmalıydım bilmiyordum. Bir acı, sıradan değil, gerçek ve hissedilen o acı kasıklarıma kadar girdi. Tenimin santimetresinde dolaşan o sızı ölümün kısacık kesiti olup gözlerime dikildi.

"Sakin ol."

Menşah ellerimi sıkı sıkıya tuttu, bu bitirir miydi acıyı, sanmazdım ama buna rağmen tuttu ellerimi.

"Kısa sürecek..." diye fısıldadı, zihnim varla yok arası o en ince çizgideydi. "Ağzını aç." dedi, dişlerim kırılma raddesindeydi. Onu dinledim, dişlerimi birbirinde ayırır ayırmaz omzunu diş hizama getirdi. "Dişle güzelim, acını oraya ver." Sanki başka çarem kalmamış gibi dediğini yaptım. Dilinden acıyla kısa bir "Ah." çıkarken hızla kendini topladı.

Dişlerim açık durmuyordu, belki de Menşah bu ilaçları kullanırken bunu biliyordu.

Omzunun sert, etli kısmı ağımızın içinde durdu. Dilimin köşelerinden akan su, omuzlarına inerken Menşah tepki vermedi.

"İyi olacaksın. Sık, sıkabildiğin kadar."

Dişimin arasından olan yerde etler kopacak kadar sertçe dişliyordum. Benim yüzümden canı yansın istemedim, ama mantıklı düşündüm. Benim canım, şimdi onun yüzünden yanıyordu. Belki de eşit olmamız gereken saat şimdiydi.

Bunu düşündüğüm an, omuzlarını daha sert dişledim. Menşah bu acıyı katlanıyordu. Tıpkı arka bahçede benim katlandığım acılar gibi.

CÜSALE  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin