Ninni misali dönen saatin çarkı, kulağa berbattan öte huzuru gönderme telaşına girmişti.
Bir kısa, bir uzun ucu oka benzeyen lakin, adına yelkovan ve akrep denen şey. Cam kapalı, onlarca sayının olduğu kare şekli kutuya kapatılmıştı. Dönüyor, dönüyor, sesi itici kötü diyorlardı çoğu kişi. Bana öyle gelmiyordu.
Sinek vızıltısı kadar da berbat değildi. Güzeldi. Tik tak, tik tak, belki konuşmak istiyordu. Belki de zamanın yanlış olduğunu bağırıyordu.
Zaman yanlış olur muydu?
Belki olmuştur.Zayıf ince parmaklarım okları takip etti. En ortada durmak bilmeyen ucu dahi olmayan vasıfsız öylece ölüme koşarcasına dönen çubuğu takip etti.
Camın dış kısmında döndü parmaklarım. Yetişmek istiyordum. Bu kadar hızlı olması insan yaşamına da hakaret değil miydi, öyleydi.
Oklar sakindi. Aceleleri yoktu zamanı bekleyen adımları vardı ama çubuk durmuyor bir şeyler anlatıyor, bir şeyler söylüyordu.
Tik tak, diyor. Tik tak.
Ölüm yakın, ölüm yakın. Bu olmazdı.
Yaşam ürkütücü, yaşam ürkütücü.
İnsan şeytan, insan şeytan.
Dünya hain, dünya hain.
Mutluluk yok, mutluluk yok.
Kalpler acımasız, kalpler acımasız.
Tik tak, tik tak diyordu. Saat neyi anlatmak istiyordu?
Cılız ellerim çubuğu takip etmeyi bıraktı. Çıplak dizlerimi karnıma çekip sadece baktım. Saatle göz gözeydik. Sayıların hapsolduğu camda çığlık mı atıyordu acaba, diye sorar oldum kendime. Sonra saçma buldum.
Tuttum, attım zihnimden.
Ellerim her ne kadar da olsa çubuğu bıraksa, gözlerim bırakmadı.
On dakika kalmıştı. On dakika sonra evin kapısı açılacaktı. Dünya yerle bir dahi olsa, geçen on dakikanın sonunda karanlığa gömülen ruhum birazcık da olsa aydınlanacaktı.
Beş yıldır bu böyleydi, beş yıldır yüreğimin üzerine saplanan metal kaynar ateşe batırılan demir parçası batıyordu. Lakin saat, saat olmasa bile gün ışığı sayesinde kapının bu saatte açıldığını bildirdim.
Gün doğar doğmaz, kapı üzerime kapanır. Kilitli değildi, kilitli asla olamazdı ama ben hiçbir şey yapmadan bekler, o kapının açılmasını beklerdim.
Yüzüm güler, gülümserdim.
Oturduğum zemin soğuktu. Pencere kenarında rastgele bıraktığım yer kalçalarımın dahi donmasını neden oluyordu.
Üzerimde iç çamaşırlarından başka bir şey yoktu. Evin sıcaklığı saatler öncesinden arttığından hepsini çıkarıp nereye bile bilmediğim bir köşeye fırlatmıştım. Şimdi ise üşüyordum, diz kapaklarım bile soğuktan morarmaya başlamışken evin sıcak olan tarafından çok uzaktaydım.
Dizlerim karnımda, bakışım ormanlık alanda. Karanlık çöküyordu, kurtlar bile vardı belki kim bilir. Bu kasvetin arttığı yerde eminim ki her türlü şey bulunurdu.
Büyük dağlar, dağların üzerine eklenen yeşil ağaçlar. Ruhu korkutuyordu, tüylerimi dahi diken diken ediyordu. Zamanın hızla geçmesini diledim, zaman geçsin, kapı açılsın istedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CÜSALE
Aksi•tamamlandı• "Cinneti var edenler, cennete alınır mıydı?" ©️Kitabımın tüm telif hakları bana aittir. Kopyalanma, özetlenerek izinsiz bir şekilde başka sitelerde yayınlanması veyahutta çalınması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır.