21 |Şür|

15.9K 1K 516
                                    

Şür; Keskin kılıç.

Mabel Matiz, Sultan Süleyman. Okurken dinleyen aşklar <3

Oy ve yorumları bekliyorum, keyifli okumalar.

◼️

Neşter kadar keskin, ruh kadar derin bir andı.

İrislerimin bile feryat ettiği, dilimin sesimi yok sayıp ardına bakmadan kaçtığı kutsal andı.

İnançlı olmayı dilerdim, inancı un ufak olmayan, çarelerin bitmediğine inandırmak isterdim kendimi.

Ne zaman inanca bağlasam kendimi, o gün yerle bir oluyordu bağlılık. Düğümü attığım ip önce gerilip, güçlü olma adına umut verirken hesapta olmayan bıçak ortaya çıkıyordu ve o ipi tam ortadan kesiyordu.

Kaburgalarıma saplanan derin acıdan nasıl kurtulurdu insan.

Boğaza vuran binlerce dikiş nasıl açılırdı.

Gözleri kör eden, o göze şiş saplayan insanın merhametine medet ummaktı.

Algılarımın gözyaşıma eklendiği saatler, canımda olan her kanı dondurmaya yeterdi. Ne çarem vardı şimdi, ya da umut. Beni hayatta tutan ne? diye sordum kendime. Cevap aslında yanı başımdaydı, belki de başımı koyduğum göğüsteydi.

Menşah'ın aldığı yoğun nefesler başımı indirip kaldırdı.

Acıdan dişlediği dudağı, yumduğu gözleri ile birdi.

Bu hali benim acıyan halimeydi. Usul usul öptüğü şakağımda dudağının izi kalacaktı. Bir izi daha kabul eder miydi canım, etmezdi. Menşah bunu bile bile öptü.

"Dinmiyor..." diye sessizce fısıldadım. Göğsümde ki acı değildi kastım, zihnimin altına giren anılardı.

"Belki diner." Titreyen dudağı tekrar öptü.

"Dinmiyor Menşah, hiç dinmedi." Göğsümün acısı verdiği ilaçla dinmiş olsa da, kalbimin acısı geçmiyordu. İzlerden nefret ediyordum, zira izler olmasa unutmak kolaydı.

Menşah'ın göğsüme bıraktığı o derin izleri gördükçe asla iyi olamayacaktım. Ne zaman görsem yine o ana, o korkunç zamana gidecektim. Biliyordum.

Benim kolumda beş yıl önce oluşmuş olan yarayı her gördüğümde düştüğüm uçurum koca bir film şeridi gibi çekiliyordu gözümde.

Ve izler hep kötüydü, bu yarattığı çirkinlikle alakalı değildi. Keza Menşah'ın izinden başka yüzümü buruşturduğum kötü derece yoktu. Ancak Menşah'ın... Onun izi, bambaşkaydı.

"Duş mu aldırayım sana, ya da uyumak istersin, yemek de yiyebiliriz uyumam dersen, mutfakta da otururuz, dışarıda... Ne istersin Mevsim, sana ne iyi gelir söyle?" dedi. Dudağı terden sırılsıklam olan saçlarıma dokundu, terden nefret eden adamın dudağı değdi. Bu kadar sevilmek fazlaydı ve bu kadar sevilirken acı çekmek doğru değildi.

"Söylediklerinin hiçbirini istemiyorum." dedim. Açık olan, ağrısı yok olan göğsüme elim kapandı.

"Peki ya ne istiyorsun?" diye sordu. Aldığı nefes kulaklarımdan kendini bıraktı.

"Üstümü değiştirmek, yeniden çalışmak, bilmediğim bir çok eğitimi öğrenmek." dedim. Buna mecburdum, belki beni ayakta tutacak olan tek şey buydu.

"Olmaz." dedi. Ona fikir sormamıştım.

"Olur, kalk hadi. Güçsüz olmaktan yoruldum. Gözyaşı dökmekten, bıktım usandım. Türkiye'ye dönmek, başım dik hâlde yürümek istiyorum o dumanlı caddeleri. Anla beni, hadi." dedim. Emindim, zaten Menşah'ı afallatanda kendimden emin oluşumdu.

CÜSALE  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin