Merhaba güzeller...
Bundan sonra üzülerek sınır koyacağım, tahmin edemeyeceğim kadar sessiz oldunuz, bunu istemiyorum, cüsale'nin de asıl hak ettiğini almasını isterim.
Umarım bunun için bana kızmazsınız. Sizleri seviyorum 🤎
Sınır geçmeden bölüm gelmez büyük ihtimalle 🥺🤎Ve lütfen sınır geçsin diye boş yorum yapmayın, beni çok kırarsınız... Üstüne bir de silmek durumunda kalırım.
Keyifli okumalar 🥳
Oy sınırı: 500
Yorum sınırı: 663🍂
Canın vaveyladır,
Yokluğun azap,
Eksik tebessümün yaradır, kanar.
Ellerin cennettir kalbin kâinat.Bak göğsümün üstü cenaze evi, bir nebze de cezanın evi.
Kır her zerremi, dindir bitmek bilmeyen sancılı yası!Feryadın ölüm kolunda
Gömülmeyenin toprağında,
Bağırma kimsesiz yanıma.
Kimsesiz-sessiz.
Sağır sağır, dayan bu pazarın haziranında.Yorgun bir beden bana emanet edileli yirmi dört yıl oluyordu. Ancak o bedene ne kadar sahip çıktığım umursadığım tamamen boşluktan başlıyordu.
Ben de isterdim ki şu kısa ömrün yolunda layığıyla ve hakkıyla taşıyayım bedenimi. Çöpten iskele yapardım gerekse, değnek koyardım koltuk altına, bacaklarımı boynumla diker düşmesi için elimden geleni yapardım. Pekâlâ, hiçliğin koynunda sarılıp kalmak tüm olanakları silmez miydi, silmişti.
Dünyanın derdi çoğalıyor, çıkacağım bir kaldırma bağıracağım. Olmayan bir dostum, varlığı ve yokluğu silinen kardeşlerim için.
Sabır.
Nereye, ne zamana dek sabır?
Bu sabır çürüttü içimi.
Kesti soluğumu dengimi.Karanlık. Hep karanlık. Odam bile karanlık.
Çatlamaya yüz tutan yanağımın kuruyan tuzlarını sildim. Kalbim boğazımda atarken, duvarlar çökerken. Deprem değildi bu, her kalp atışımı ağrıtan yıkmadan enkaz bırakan bir felaketti.
Gözüm etrafı tümüyle bulanık gördü. Sırtım sert betona dönüştü, bacaklarımı oynattığım gibi çıtlatma sesi çoğaldı. Düştüğüm zemin bile benimle savaş halindeydi. Ama bilmiyordu ki bir savaşı kaybeden kızın yeni savaşa girme ihtimali yoktu. Böylelikle tek taraflı savaşın anlamı da kalmazdı.
Gitmem lazım dedim, bu odadan çıkmam lazım. Buralar dar, nefes yetmiyor.
Elbise dolabının kapağını daha yerde iki büklüm iken açtım. Hem de kapağa tutunup kendimi ayağa kaldırdım. Dermanım bile kalmamış meğer, rahmet üzerine yaşıyor ve ömrüme devam ediyordum. O rahmette çekilse üstümden biterdi.
Saatin kaç olduğundan haberim yoktu ama çok da fazla olduğunu sanmıyordum. Güneşin gittiği üç saat olmamıştı. Eğer ki zaman kavramım benimle alay etmiyorsa bu tamamıyla böyleydi.
Kahverengi uzun hırkayı dolaptan çıkardığım gibi üstüme geçirdim. Dışarı çıkmak istiyordum, ev benimle barışık değildi. Kasveti, ağırlığı çoktu.
Odanın içinden çıktım. Sessiz adımlarım ölülerin kabirde kımıldaması ile eşitti. Mutfağın ışığı açıktı ancak eşikten bakınca kimsenin olmadığını anladım. Salon ise karanlığa gömülmüş tek ışığa yön veren yer yoktu. Hırkayı daha sıkı sarmalayıp kör dip evin salonundan geçtim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
CÜSALE
Aksi•tamamlandı• "Cinneti var edenler, cennete alınır mıydı?" ©️Kitabımın tüm telif hakları bana aittir. Kopyalanma, özetlenerek izinsiz bir şekilde başka sitelerde yayınlanması veyahutta çalınması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır.