61 |Dés Vu|

3.4K 316 85
                                    

Final için son 5!

•••

Gökyüzünün maviliği üstünde kalbimin odacıkları bir denizin ortasında kollarını açmış ve yüzeye çıkmış hissiyatı veriyordu.
Saat sabahın beşiydi. Beşi yalnızca altı dakika geçiyordu. Güneş yeni bir uykudan uyanırcasına ateş parçalarını çıkarmış evrenin üstüne doğru atmaya başlamıştı.

Uykunun kollarından yavaş yavaş ayrılmaya başlamışken gözlerim dünyanın üstünde dolaşıyordu. Pencere tarafında oturmuş bacaklarımı rahatça öne doğru ittirmiş uçağın içinde rahatı bulmaya çalışıyordum. Omuzlarıma düşen ağır başın varlığı beni yorsa da dayanacak kadar gücüm vardı emindim.

Menşah gökyüzünün güzelliğini hiçe sayarak uyumayı tercih etmişti. Kaç dakika evvel uyanmış uykulu sesle anlamadığım iltifatları edip tekrardan gözlerini kapatmıştı. Koltuğun baş kısmına kafasını koyması gerekirken o omuzlarımı tercih etmişti.

Usulca aldığı nefeslerini duyabiliyordum. Açık gerdanıma dek uzanan nefesinin sıcaklığı huzurun başkentini yaratmıştı. Öyle derin, öyle huzurlu şekilde uyuyordu ki onu bir anlık sarsmaktan bile korkmuştum. Bulunduğumuz bölümde şansa yalnızca dört kişi vardı ve onlar da uykuyu tercih edenlerdendi. Uçağın iniş yapmasına neredeyse iki saat daha vardı. Kimse gözü açık, kös kös bekleyecek değildi galiba. Uçakta görmemiş olan insan evladı yalnızca bendim.

Göğün yüzü nedense huzur veriyordu. Böylesi bir evrenin başımızın üstünde durması nimetti sanki. Kirlilik, karmaşa, katiller, kalabalık, gürültü, en çok da kin ve öfke yoktu. Baktığım yerde yalnızca sadelik vardı. İnsan şaşırıp kalıyordu, gerçekten böylesi güzel dünyaya bunca gam kederi almak ve yaşamak için mi gelmiştik.

Sanmıyordum, Allah'ın bizi böylesi güzel bir yere keder için getirdiğini sanmıyordum. İnsanların kötü olmayı tercih ettiği, belki de zorlandığı, toprağın günbegün bedduaları savurduğu yerde kocaman bir güzellik gizli olması aklımı karıştırıyordu. Dinine bağlı biri değildim, dinde yazılan emirleri dört dörtlük yerine de getirmişliğim yoktu... Yine de Rabb'e ve merhametine, gafur kerim olan adına sonsuz bir bağlılığım vardı. İçimde bunu yaşıyordum.

İnsan seçtiği dine karşı çelişkileri aklında taşırsa, ve bir anlık da olsa kuşkuya şüpheye mahal verirse imanı kalmaz derler... Her şeye rağmen şüpheye düşmek beni korkuyordu ama ne için savaşların, silahların, acımasız ölümlerin kalp kırıklıkların yerine dönüşmüştü bu dünya.

İlk insanlardan biri bir gün, toprağın üstünde gezinirmiş... Ve ertesi gün aynı gezdiği yere gelmiş, taşın toprağın ortalığa savrulmuş dağınık halde olduğuna görünce dünün yarınları bugünden daim iyi olduğunu anlamış. Aslında dünya gittikçe kötüye gitmek için yaratılmış anlar, fakat ben hâlâ bile anlamam madem yarınlar daha kötü günlere gebe, ne demeye yaşamı deli gibi severiz ki?

Kapılıp gittiğimiz dünya yoruyor... Can yakıyor, sevdiğimin başı omuzlarımda ama hâlâ huzur verilmiyor. Karmaşa önümüze daim duvar, duygularımız siper olsa da ilk kurşunu yiyen göğsümüz. Üstesinden geleceğiz ama sapasağlam kafa tutmaya başaracak mıyız, nefes alamıyorum düşünceler döndükçe nefes pahalı bir maddeye dönüşüyor, kabullenemiyorum.

Fecir atmaya başlarken ben yüzümü gökyüzünden de çevirdim. Başım rahat olsun diye seyrettiğim yüz beni içine almış, boğmakla tehdit ediyordu- hayır düşüncelerim zaten bir tehditten ibaretti.

CÜSALE  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin