44 |Marrone|

8.3K 699 370
                                        

Merhabalar cüsale soldatileri!

Arayı çok açmadan geldik hemencecik! Bölüm atma bağımlısıyım çünkü^^

Ben gelsem de sizler bana hep uzaksınız... Kastım nedir? Yorumların ne durumda olduğunu görüyorsunuz diye düşünüyorum. Emeği, telaşı, onu bunu geçtim ama sizce de çok fazla sessiz değil misiniz? Binlerce okuyanın arasında yorum yapmak isteyen o kadar az ki... Yalnız bırakılıyorum- her zamanki gibi. Bu neden hiç değişmiyor?

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum demeyeceğim artık çünkü ne dersem diyeyim bana destek olmayacağınızı biliyorum, epeyce yoruldum artık. Kendimi yormanın da üzmenin de faydası yok.🤎

Cüsale için güzel hayallerim var ama şimdilerde o hayal uzak bana. Nasibimiz ve hakkımız neyse o olsun bundan sonra:)🖤

Keyifli okumalar.

Marrone; kahverengi (İtalyanca)

🍁

Derin. Çok derin. Kaburgamı söküp alacak kadar derin sesi. Neden yakındı bu ses, neden kokusu içime doğru doğan güneş kadar sıcak...

Bir bebeğin ağlayan çığlığı, durmadan perişan halde bağıran çocuğun figani, şekeri yere düşmüş yavrunun solan gülüşü belirdi göğsümde.

Kıyamet oldu.

Tam enseme doğru kıyamet koptu.

Acıdan ağrıdan artık ayakkabılarımın içine sığmayan ayaklarımın son kez yardım etmesi için döndüm. Mecal yok sandım ama yanıldım. Bedenim henüz bana ihanet etmek için fazla vicdan sahibiydi.

Onun yüzünü gördüm.

Nefessiz kalan her parçama nefes verecek o yüzü tanıdım.

Hayaldi belki, yerimden milim oynamadım. Kavak ağacı misali sallandım karşısında. Aylardır olmayan tek bir fotoğrafının yarattığı özlem duygusu kanımın her tarafına doğru dolaştı. Kesik yaratıldı, sırtımın oyuklarına düştü kanım, kahverengi gözleri bile durduramadı bunu. Ah diyesim geldi, yarattığı yalanın gölgesinde yıkımın altında ah...

Çökmüştü o kahveler, göz altı morarmış, beyaz kenarları kana bulanmıştı. Tıraşladığı yüzü pürüzsüz baksa da bana hepsinde kırışıklık meydana gelmişti. Yanakları tümüyle içe doğru çökmüş, gam dolu şehrin toprağına gömülmüştü.

Dudakları bile rengini kaybetmiş meğer, siyaha doğru dönmüş. Gözlerine bakınca; uykusuzluğu sezdim, dudakları; ya sigara ya da alkolün azizliğine uğramış yıpratmıştı kendisini. Neydi bu hâli? Ondan uzak kalmam, iyi etmedi mi onu? Hani gitmeden evvel söz verdi, iyi olacağım dedi. Neden şimdi böyle tabutta ceset misaliydi hali?

Dik duruşuna, heybetine hayran kaldığım çoğu zaman kendime uzun uzun anlattığım o duruştan eser yoktu. Boynu bükük, omuzları düşüktü artık. Ne yapmış, ne etmiş perişan etmişti kendini. Zamanın ilaç olduğuna inanırdım oysa, değilmiş. Kahvelerine siyahıma denk geldiği bir ayın sonunda anladım.

Yaşın genç değil, yaşım genç değil.

"Yolumu kaybettim." dedim, uzun süre seyrettiğim çehresine doğru. "Bulamıyorum."

Göğsüne doğru inen nefesin şiddeti deldi dört tarafı. Perişanlık adını almıştı, ellerini saklı tutup geriye koymuştu.

Durmadan çektiğim acı ona doğru konuştuğumda dindiğini anladım. Meğer bana iyi gelen ne adı, ne yüzüydü. Sadece konuştuğum bedeniydi.

CÜSALE  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin