Önümde bulunan tabakla bakıştığım anın dakikaları çoğalıyordu. Sıkıntının mesken eylediği evin içi beni karabasanların bastığı gibi basıyordu.
Çatalı koyduğum masanın üzerinden alıp yemek yemeye devam ettim.
Menşah, önce kara saçları öne kadar uzanmış olan iki yıl önce tanımış olduğum ve benim için hiçbir anlam ifade etmeyen Matteo'ya sarıldı. Tokalaşarak, gülerek omuzlarına dokunan ikilinin keyfi bugün yerinde olacak gibiydi. Ve elbette ki benim içine edilen keyfim.
Marte daha ağır adam şeklinde selam verirken onu da Matteo'yla aynı yıl içerisinden beri tanıyordum. Ve en güzeli sadece tanımak. Arkadaşım değillerdi. Böylesi arkadaşım olmazdı. Hele bu gevşeklikleri ile imkansızdı.
Epey rahat giysi tercih eden ikili gözüme ikiz kardeş gibi gelmişti. Onları en başta tanıdığımda tam olarak tek yumurta ikizleri demiştim. Ama sonra yanılmıştım. Çünkü, ikisi o gün bana sadece bir aydır tanıştıklarını söylemişlerdi.
Birbirlerine çok benziyorlardı. Aslında genç yaşları var denmezdi, olgun tipleri olsa da huyları hareketleri her şeyi altüst ediyordu.
Yanlarından asla ayrılmayan diğer şahıs.
Anita.
Sarı ipek saçları omuzlarına düşen kadın. İtalyan taburunda görev yapan bir askerdi.
Bir kadın vücudunun çok dışında olan kol kasları ve yapılı vücudu daha önce de gördüğüm gibi beni yine şaşırtmıştı. Dengeli beslendiği, çokça spor yaptığı her hâlinden belli olurken kusursuz denecek nitelikteydi.
Yalnız, tüm bunları sahip olması onu seviyor olacağım anlamına gelmezdi. Epey egoist ve havalı biri olduğu da tek bakışta gözle görülür bir şeydi.
Menşah tuhaftı.
Menşah'ın arkadaşları ondan tuhaftı."Ow Mevsim!" dedi Marte, tamamen Türkçe söyleyerek hem de. İki kolunu genişçe açıp havaya kaldırdı. "Nasılsın güzel kız?"
Burnumu kıvırdım ve yanıt vermedim.
Türkçe konuşuyorlardı, bu bana özel değildi elbette ki. Menşah mecbur kalmadığı sürece İtalyanca konuşan biri değildi. Sanırım bunun adı etki-tepki oluyordu. Çoğu turistler Türkiye'ye gelirken neredeyse çok azı o ülkenin dilini bilirdi. Aksi hâlde herkes öz dilini kullanırdı.
Menşah'ın da yaptığı buydu. Babası ne kadar da İtalyan olsa, annesi Türk'tü.
Ve o sırf kendi isteği için İtalyanca konuşmuyordu. Hâl böyle iken, neredeyse çoğu arkadaşı Türkçe biliyordu. Hep derim, garip bir adam. Garip olarak kalacaktı.
"Vermek yanıt yok, ama yine de sordum. Nasılsın Mevsim?" diye sordu Matteo. Ağzı iki karış kayık hâlde.
Bir de Türkçeyi iyi kullansa...
Ah! Benden feyz almak çok mu zordu.
"Seni güzel kız, hâlâ soğuk musun? dedi Anita, soğuk davranıyorsun olmasın o?
"Hoş geldiniz." dedi Menşah, ortamın kötü havasını adeta kesercesine konuşmuştu. "Salona buyurun." diye ekledi. Gözleri kısa bir an beni buldu. Ardından o gözler devrilerek geri çekildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CÜSALE
Aksiyon•tamamlandı• "Cinneti var edenler, cennete alınır mıydı?" ©️Kitabımın tüm telif hakları bana aittir. Kopyalanma, özetlenerek izinsiz bir şekilde başka sitelerde yayınlanması veyahutta çalınması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır.