26 |Ölü Dergâhın Sessiz Figanı|

14K 981 199
                                    

Rihanna, Man down

🌳

Soğumuş ten, sızlayan açık yaralar. Yorgun göz kapakları.

Dudağımın üstü, ellerimin içi, kalbimin ucu ağrıyordu.

Kıyametin ağıtı durdu, durmak zorunda değildi belki ama kıyamet fazla dayanamayıp durdu. İçimin yankısı şehrin uykusunu kaçırırken evren de halime acımayı uygun bulmuştu.

Sessizlik ölümün kendini gösterme şekliydi aslında, peki şimdi var olan sessizlik neden bana yaşamın en güzelini vermişti?

Yolların, yılların uzunluğu anın da tepe taklak olmasını arzuluyordu. Hiçbir şey bırakıldığı gibi kalmıyordu. Belki aylar, belki de dakikalar mani oluyordu ama yine aynı olmuyordu.

Göz kapaklarıma inen uyku vardı. Dördüncü güne adımlayan saatte artık gözlerim kan doluydu.

Onun ellerini ellerimin arasına aldım. Tüm uykusuz, bitkin halime rağmen kapatmadan durdurdum gözlerimi. Kahverengi gözleri bana bakmıyordu. Kapalıydı, görmüyordu beni. Hissediyordu belki beni, ama görmüyordu.

Bıçak darbesi vardı artık, benim de hissettiğim buydu aslında... binbir tane bıçağın sırtıma durmadan girmesi, yüzümü dönsem göğsüm paramparça olacakken hiç itiraz etmeden o bıçakları omzuma rızam dışında almamdı.

Menşah'ı gördüğüm hal, görmeye devam ettiğim saatin içinde cehennem kapısı da açıktı artık. Uzun boyu, belki onlarca insanın deviremediği boynu, her karışında acının gizli olduğu, yıkımın içinde sağ kalan bedeni yatağın içine uzanmış hareketsiz kalmıştı.

Dünya varlığı boştu, gücün, dik başın, haşinliğin her şeyin çöp olma ihtimali sadece günlerin gösterdiği ana bakıyordu. Ve şimdi gördüğüm yıllarca dağ olan Menşah'ın nasıl yıkıldığıydı.

Evet, bedeni düşmüştü ancak kötü olan bir şey vardı ki o da gözlerinin içinde olan o inancın zeminin orta yerine çarpmasıydı. Görmüştüm ve bu gördüğüm en acı zamanın noktası olmuştu. Şimdi koluna giren serumun iğnesi, vücuduna döşenen sıvı. Bulduğunu askeri kurum Menşah'ı garda yere çöker hâlde gördüğünde hiç bilmediğim bir araca bindirilip karargâha getirilmiştik. İyi olmuştu en azından onun için en doğrusu bu olmuştu.

Bilmiyordum, ortalıkta öylece cahil cühella etrafa izlerken bilmemenin suratıma beton yığını gibi çarpıp iz bırakması gibiydi.

Odanın içinde İtalyanca sözler o kadar çok hızlı dönüyordu ki yetişmek imkansızdı.

Menşah yerinden yavaş hareketlerle oynamaya başladığında sırtında bilmediğim, hatta diğer tüm hemşirelerin bile engellediği yara vardı. Bayılmasına, karargâha gelene kadar kendine bile gelemediği o görmediğim yara yüzünden.

En başta kimsenin dokunmasını dahi istememişti. Benim görmemi bile engellenmiş, izin vermemişti. Bu da demek oluyordu ki merakın yumruk gibi başıma anbean düşmesiydi.

CÜSALE  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin