8 Mayıs 2015,
Küçücük ellerini tutarak kısa küt saçlarını kendi küçük ellerimle taradım. Saçlarının arasından gelen çiçek kokusuna dayanamayıp burnumu saçlarına yaklaştırdım. Taptaze toplanmış çiçeklerin o eşsiz kokusu.. onun açık renk saçlarına çok yakışıyordu.
Üzerimdeki komik kalın t-shirt'ü inceledim. Rengi mordu ve sırf o istedi diye giymiştim.
Mordan nefret ederdim.
"Abla! Suyu verir misin?" Dedi o küçük bedenini bana çevirmeye çalışarak. Saçlarını suluyorum küçüğüm, büyümen için yeterli olan bu değil miydi?
"Tabii... vereyim," Ellerimle uzandığım kocaman sürahiyi tutarak dökerek de olsa bir bardağa sı doldurdum. Dudaklarına yaklaştırdığım suyu yavaşça içirirken öksürmeye başladı. Suyu aniden çekerek hafifçe sırtına vurdum. Birinin boğazına bir şey kaçarsa sırtına vurmalıydık bunu bana annem öğretmişti. Kendine geldiğinde gözlerim yaptığım şeyden dolayı annemi aramıştı. O neredeydi? Yine ağlamaya mı gitmişti? Peki ya babam? İşlerini bitirmemiş miydi?
Odanın kapısı, annemin titreyen elleri ile açıldığında titreyen ellerini indirene kadar ellerine baktım. Sonunda arkasına saklayıp titremelerini gizlediğinde yüzünü aradı gözlerim. Elleri, yüzünden daha iyiydi. En azından gözleri gibi kırmızı değil, dedim kendi kendime.
"Peren sen dışarıda bekle, kardeşinin yanında ben kalacağım," dedi annem korktuğum kelimeleri bir araya getirerek. Onu yalnız bırakmayı asla istemiyordum.
"Ama anne.. ben değişebilir miyim?"
"Mor giydireceğim endişelenme," dedi ve beni rahatlatmak ister gibi gülümseye çalıştı ama aylar önceki gülüşüne hiç benzemedi. İşe yaramayacağını bilecek kadat tecrubeliydi bu yüzden üzerindeki mor kalın kazağı gösterdi bana. İkna olmuş gibi gülümsedim ve o üzülmesin diye kapıdan çıkmaya koyuldum. Ama ben çıkmadan arkamdan seslenildi.
"Peren.."
"Efendim?" diyerek hızlıca arkamı döndüm.
"Efendim fındık kurdu?" Dedim sevecen bir şekilde.
"Gitmesen olur mu?" Seslenen benim küçük kardeşimdi. Saçları dökülmekten azalmış küçük kız kardeşim.
"Olur ama annem seninle baş başa kalmak istiyor," dedim gülümseyerek. Omuz silkerek kendi çapında 'peki' dedi. Bende yine gülümseyerek arkamı döndüm ve kapıyı açarak dışarı çıktım. Boyum kısa değildi oysa Ülker buraya yetişemiyordu. Gerçi, o ayağa bile zoe kalkıyordu. Küçük yaştaki tüm çocuklar koşuştururken o bir hastahane yatağında ölümü bekliyordu. Ona doktorlar tarafından biçilen süre sadece bir kaç aydı. O bana göre en güçlü çocuktu. Yaşıtlarını oynarken izleyecek kadar güçlüydü. Ağaç evimizi ona anlattığımda ağlamayacak kadar güçlüydü. Canı yandığında ağlamayacak kadar güçlüydü. Ona güçlü olunması öğretilmemişti o, polis bir babaya lâyık olmaya çalışan küçüm bir çocuktu. Babasını ağlarken görmediği için ağlamayı bilmiyordu.
Koridorda ilerlerken bu servisin en sevmediğim manzarasıyla karşılaşıyordum. Bir annenin attığı sonu olmayan çığlık, bir babanın tutunamadan yere yığılması.. odadan yükselen seslere kendimi engellegemeyerek yaklaştım. Odanın duvarına yavaşça yaklaşarak kapıya yanağımı yasladım.
"Anneye bir sakinleştirici," dedi kardeşimin doktoru. İşinde iyi biriydi, biliyordum. Ama bazen kayıplara engel olunamıyordu.
Hemşire, odadan yanımdan koşarak çıktığında hafifçe bana çarpsa da çelimsiz bedenim yana savruldu ve kapının önüne düştüğümde kısa saçlarımı yüzümle kapattım. Saçlarımın arasından korkarak odayı incelediğimde tam karşımda benden biraz daha uzun bir erkek çocuğu gördüm. Korkak bakışlarımla ona alttan baktığımda donuk bakışları beni görmüyor gibiydi. Bir adım gerileyemeyen doktor annesini tutuyordu. Yanında babası vardı ve omuzlarına ellerini koymuş, yere çökmüştü. Yatakta yatan çok küçük bir çocuk vardı öyle ki Ülkerden daha küçük duruyordu ve bir çocuk çoktan ondan çok büyük duran ama sığdığı bir koltukta uyuyakalmıştı. Ellerimden destek alarak ayağa kalktığımda saçlarımı düzeltmedim. Bakışlarımı önüme çevirerek ayaklarımı izledim ve öylece tuvaleti bulana kadar yürüdüm. Odalara bir daha asla bakmadım. Hastahanelerden bir kere daha nefret ettim. Kötü kalpli canavarların yaşadığı bir yer değildi burası onu anladım. Burası iyi insanlarla doluydu öyle ki, iyi insanlar iyi çocukları yanlarına alıyordu.
Kardeşim.. o çok iyiydi. Ve aramızdan ilk ayrılan o olmuştu.
*
Merhabalar! Bu açıklamayı yapma ihtiyacı duydum. Biraz hüzünlüyüm..
Bir kaç bölüm geçmişten bahsedeceğim ve tarihlerini yazacağım. Sadece çok az bir kaç kısım yani fazla uzun değil ardından Yarkın ve Peren'in olayları konuşmasına geçeceğiz siz çoktan anlamış olacaksınız oysaki.
Şunu unutmayın; şuanki tarihe göre yazdığım için Peren'in eve uğramadığı günlerin ardındaki gün yani.. 45'in olduğu gün 8 Mayıs 2020. Ülker'in öldüğü gün. Peren 17 yaşında.
Bugün yazdığım kısım ise 8 Mayıs 2015. Peren 12 yaşında. Yarkın ise 13.
*
Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle!Some old lov.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Obijmi |Texting
Non-Fiction0539 *** **** : Obijmi diyor şarkıda. 0539 *** **** : Anlamı şu; 0539 *** **** : Sarıl bana.