58

224 18 10
                                    

O büyülü anın bozulmasına son 3.. 2.. 1... ve bum! Ondan hızla ayrıldım tahmin ederek ve bu tahminde yanılmayarak. Yıllardır süren bir gelenekti bu adeta. Babam eve geldiğinde ilk benim odama gelirdi. İlk beni görmek isterdi. Sanırım nedeni Ülker'in, öldüğü gün odasında olmayışı ve aylarca o odaya giremeyişimizdi. Hayatta kalan tek çocuğunun da hala yaşadığı sanki ona nedenler veriyordu. Babamın otoriter sesi odayı doldurunca günah işlemiş gibi ona baktığımda kaşlarını çattı. Ah.. hayır..

"Peren.. Yarkın? Napıyorsun kızım?" dedi gündelik sorulardan birini sorarak. Yüzü normaldi ama o bir polisti ve babalık ile polisliği karıştırdığı nadir anlardan birindeydi. Anlamıyordum sinirli mi yoksa normal mi olduğunu.

"Baba? Yarkın ile Yıldırım geldiler. Annemin haberi vardı." Babam gülümsedi ve Yarkın'a güleç bir edayla baş selamı vererek bana sarıldı ve Yarkın'a tabağı eline alarak bir kaç şey söylediğinde amacını bilerek ellerine uzandım ama o benden önce geri çekilerek odadan çıktı. Onu ve ailesini küçükken tanıdıkları için güveniyorlardı sanırım. Gülerek ona baktım ve omuz silktiğim sırada odaya Yıldırım girdi. Tüm tabak babam ile gitmişti. Annemin yemeklerini çok sevmesi bende hep mutluluk salgılamıştır.

"Baban gelmiş."

"Evet. Az önce."

"Kayınpeder ha bizim oğlan?"

"Yıldırım. Sus." Yarkın'a dönerek yüzünü inceledim benim utancımı görüp Yıldırım'ı susturmaya çalışıyordu.

"Ha tamam.. utanı- Iı.. sustum "

"Biz gidelim baban da geldi.. yorgundur şimdi.."

"Düşünceli.." Sevgilim. Bu kelime ağır geliyor adına bir süre sevgili diyemeyeyim. Yarkın'sın. Şimşeklersin gökyüzündeki. Beni artık korkutmuyorsun. Çölündeki bedeviyim. Kolların bana ilaç oldu. Ruhuma merhem gibi sarıldı.

"Öyledir bizim oğlan. Pek tabii." Sondaki kelimeye  yüzümü buruşturarak baktım. Yıldırım...

Annemin hazırladığı aperatiflerden bir kaba koyarak elllerine tutuşturdum. Onları kapıdan geçirirken sonra ikisine de sarıldım ve Yıldırım bir centilmenlik daha yaparak onunla vedalaştıktan sonra bizi yalnız bırakmış, ve bende ona kolayca sarılabilmiştim.

Onlar gittiklerinde annem mutfakta oturmuş pirincin taşlarını ayıklıyordu. Ve klişe o sözü söyledi.

"Ayıkla şimdi pirincin taşını." Gülerek yanına oturdum.

"Ver ven yapayım."

"Zaten sen yapacaksın. Hanımefendi ne işler karıştırıyor bir de ben mi ayıracağım taşları? Sen ayıracaksın pek tabii. Ben mi koydum o taşları içine?"

"Ne oluyor ya? Sakin ol anne. Ne yaptım?"

"Kızım tam normalleşti diyorum neler neler öğreniyorum."

"Birini mi öldürmüşüm?" Dedim soğukkanlılıkla.

"Sevgili yapmışsın küçük hanım. Birini öldüren keşke."

"Bunun neyi kötü?" dedim dalga geçercesine aslında tere batmıştım bile. Böyle yaparsam anlamayacağına dair bir kanım vardı nedense.

"Kötü.. kötüsü yok pek tabi..."

"O zaman anne?"

"Dalga mı geçiyorsun annenle? Dalga geçer bir halim var mı benim iyi bak iyi." Annem çok sinirliydi ve siniri sevgili yapmam değil de ondan gizli yapmamaydı. Sanırım kendine kızıyordu.

"Sen nereden öğendin?" Dedim pes ederek. Ve kanım boşa çıkmıştı.

'Anayım ben ana!' Repliği beklerken "Anlarım pek tabii." Dediğinde o ışık yandı sonunda.

Ulan Yıldırım... bu kelimeyi son 15 dakika içerisinde annemle en çok konuşma ihtimali taşıyan kişiden duymuştum. Yıldırım ve o saçma cümlesi annemin yaşına uygun konuşmak içindi ama annem o kadar nostaljik birisi değildi. Ah, Yıldırım... o kadar centilmen dedik sen ne yaptın.. koynuma yılan dövmesi çizdirsem yeridir. Pis Yılan! Yıldıran!

"Yıldırım değil mi? Yalan o anne. Yarkın ve ben yanii.. o çocuk bana bakar mı?" Kendime sinirleniyordum şuan.

"Bakıyor. Bakışlarını görmedin mi? Giderken nasıl içli içli bakıyordu. Hayır yani yakışıklı da çocuk.. niye benden önce Yıldırım biliyor? Niye ilk bana söylenmiyor? Kursta hava atacaktım ben yakışıklı damadım var diye," annemin gözleri dolduğunda kalkarak ona sarıldım ve yanaklarındaki yaşlardan öperek tek tek sildim.

"Ağlama annem.. Yarkın ile sevgiliyiz tamam.. ama yani sadece sarıldık şuana kadar elini bile tutamadım öyle yani.." dediğim tüm dürüstlüğümle. Gözlerime gururla baktı.

"Kızım ben bilmiyor muyum seni? Niye açıklıyorsun kendini bana? Hem o pirinç öyle mi ayıklanır?" Dedi ve önümdeki tepsiyi alarak pirincin taşlarını ayıkladı. Annem hep yolumdaki taşları elleriyle itmeye çalıştı. İtemediğinde ayaklarını da kullandı o olmayınca bedenini kullandı. Ben yaşayabileyim diye kalbini dahi vermek istedi. Ama ben hiç o kadar güçsüz olmadım. Ama o hep güçlüydü. Annem.. ona şarkılar söyleyerek akşam yemeğini hazırladığım kadın.. şarkılarımı adadığım biricik kardeşimi bana tanıştıran kadın. Babamı büyüten, beni büyüten, kardeşimi bana veren o mükemmel kadın.. annem iyiki vardı ve anneler hep anlardı.

*

annelerinizi sevin. anneler çiçek. 🌸

iyi günler.

Obijmi |Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin