49

294 29 8
                                    

Sokak lambasının ölü ışığı karşı kaldırımı aydınlatıyordu, ben ise üzerinde 'Mekan' yazan tabelaya sırtımı dönmüş, başımı sağa çevirmiş, biraz önce mekanı terk eden o çocuğu izliyordum. Bana çok uzak sayılmazdı.

Evime giden o sokakta öylece oturmuş karanlığını, o karanlık sokağa bırakmak istermiş gibi kalkmıyordu. "Karanlıktan korkmuyor,'"diye geçirdim içimden "ama karanlık içinde yaşıyor."

Evime giden o sokakta öylece oturmuş ve karanlığını sindirmeye çalışıyordu. Karanlık ona ne kadar da yakışıyordu. Evime giden o sokakta öylece otururken ben de onu öylece izliyordum.

Biraz sonra ona yönelen adımlarım yavaştı o an için kendimden emin duruyordum ama içimdeki hiç susmayan kötü sesleri bir tek ben duyuyordum. Hep böyleydi zaten değil mi? Herkesin çığlıkları vardı ama nasıl oluyorsa herkesi asla duymayan bir 'hiçkimse' kitlesi de vardı.

Yaklaştıkça yaklaştım içini görmeyi bırakmıştım, içini zaten biliyordum. Ruhundaki incinmişlikleri hissettim yaklaştıkça. Ona ulaşmak için son adımlarımdı kirli ayakkabılarımın ilerlediği ılık sokakta. Soğuk hava onun henüz sıcak ama asla da soğumayacak olan acısı ile harmanlanmış,  ılımıştı sanki.

"Bitti!" dedi birden benim yanıma geldiğimi fark etmeden. Gözleri, öylece lacivert gökyüzünü tarıyor ve yıldızsız gökyüzüne meydan okuyarak parlıyordu. Öylece, onu anlatırken kullanmayı en sevdiğim kelimeydi. Öylece yaşayan biriydi çünkü her şeyi öylece yapıyordu ve yaptığı her şey o yaparken mükemmel görünüyordu gözüme sadece.

Gözlerinin ışığı sönmüştü ama acı göz bebeklerini o an için cilalıyordu. Yorgunluk, o an için onu özetleyeceğim tek kelimeydi. Yeşil yorulmuştu. Gökyüzü maviydi ve mavi pes etmişti. Yeşil onun gözleriydi ve yeşil yorulmuştu. O yorulduğu için pes etmişti gökyüzü sanki. Pes etmiştim bir nevi bende. O yorulmasın diye harcamıştım günlerimi.. onu şimdi sözlerinden tanıdım. "Pes ettin.." dedi derin bir soluk alarak. "Pes ettim bende.. şimdi.. şimdi, kim beni öyle sıkı saracak?"

Ona sarılmayı istedim ama içten içe onun bana sarılmasını istiyordum.

"İnsanoğlu bencil," diye geçirdim içimden. Sarılınca sadece o değil bende iyileşecektim. Bu yüzden istiyordum sarılsın.

"Sana yalnızlığımdan bahsettim yine de gittin," keşke anlamasaydım anlattıklarını ama yine anlamıştım. Sessizliğimi koruyordum çünkü konuşsam ikimizde bir daha konuşamazdık. O konuşabilsin diye susmuştum.

"Müziği bırakmayı hiç istemezdim ama.." derin bir nefes aldı. "Anlıyorsun beni.. beni tek anlayan sensin.." buruk bir tebessüm. "Sendin. Mutlu ol. Güzelim, mutlu olmayacaksan gitmezdin zaten.. Ah, benim küçüğüm.. Bir gece daha bitiyor ve sen huzura kavuştun. Ben acıyla kavrulurken burada hemde."  Kendine bir şeyleri kanıtlayamıyor gibi güldü ve başını iki yana sallayıp gökyüzüne defalarca bir şeyler fısıldadı. Belki.. belki de son şarkısını fısıldadı bulutlarla kaplı lavicert göğe. Ama ben biliyordum ya, onun son şarkısı değildi bu. Şarkılar söyleyecekti defalarca. Kayıbı için.

Yarkın, yavaşça dirseklerinden destek alarak ayaklandı ve güçsüz ayak bileklerinin ona ihaneti sonucu tekrar düştü oturduğu yere. O ,yeniden ayaklanırken siyahın kölesi haline gelen bu sokağa ve artık büyüdüğünü gördüğüm o çocuğa sırtımı dönerek Mekan'a ilerledim. Arkadaşlarımı es geçerek ben çıkarken çalışanlarına dert yandığını gören mekanın sahibine yöneldim.

Obijmi |Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin