1,04 bin olduk okuyan herkese teşekkür ederim. Deniz Kokulu'da 1.58 bin olmuş ne kadar teşekkür, o kadar az gelir.. bu yazıyı okuyorsanız, iyiki varsınız..
Yorum, ve oyları unutmayınnn, daha da büyüyebilmemiz adına şiddetsiz olarak önerin arkadaşlarınıza. 😅
*
Yarkın ile yan yana yürüyor ve Yıldırım'ı arıyorduk. Nerede olduğunu bilmiyordum ama onun peşinden giderken aklımda yıllardır geldiğim bu piknik alanın gidebileceği yerleri geliyordu. Yerde kozalaklar gördüğümde doğru yere gittiğimizden emindim artık.
"Hep senin yüzünden! Onu bu işlere bulaştırmamalıydın!"
"Bu kadar uzaklaşacağını nereden bilebilirdim!" Diye kendimi savundum. Zaten vicdan azabı çekiyordum böyle demesi beni kırıyordu.
"Kardeşimi kaybedemem ben!" Dediğinde dolan gözlerimi saklamak istedim, solumda yürüdüğü için sağıma döndüm ve gökyüzüne baktım. Döndüğüm yere doğru ilerledim. Orayı bulacağı aklımdan geçen en son ihtimaldi ama yerde bir kaç ard arda gelen kozalak gördüğümde ilerledim.
"Nereye gittiğini sanıyorsun?" Aniden arkamı dönünce bana çaprtı ve geriye adımladı. Şaşkınca bana bakıyordu.
"Bana güveniyor musun?" diye istekle sordum güvenmesini istiyordum.
"Sence?" Diye alayla sordu o da.
"Tamam güvenmiyorsun ama şuan güvenmelisin. O nerede biliyorum," bana baktığında ilk defa gözlerime baktı. Gözlerimin en içine baktığında her şeyi görecek diye ödüm koptu ama o kafasını sallayarak önüme geçip yürüdü.
Ağaçlı yolun ardından patika bir yolu geçtik, az kaldığını biliyordum. Nihayet orayı gördüğümde ilerledim.
"Nereye gidiyoruz?" Çocukluğuma dedim içimden ama dışım bir tepki vermedi ona.
Merdivenlerin önüne geldiğimizde yerdeki kozalaklara bakıp gülümsedim, üç tane renkli kozalak vardı. O da olayı anladığında benden önce davranarak ilk tırmandı ardından yavaş adımlarla tırmandığımda bana omzunun üzerinden bakarak yukarı çıktı. Ağacın güçlü kollarına yapılmış ağaçev bize aitti.
"Burayı nereden biliyorsun?" Dediğinde ağaçeve ilk adımını attı.
"Kuzenlerimle buraya küçükken gelirdik ve bu ağaç evi eniştem yapmıştı," dediğimde ise ben son basamağı bırakarak ardından içeri girdim. Ağaçev biz küçükken girebilmemiz için küçük yapılmıştı.
"Yıldırım!" Diye kükrediğinde yerimde sıçradım. Onun arkasından çıkarak önüne baktım yıldırım küçük minderde oturmuş ve uyuyakalmıştı.
"Noluyor lan!"
"Uykuya mı kaldın gerizekalı aferin seni arıyoruz iki saattir!
"Abi ya! Burası çok tuhaf, Yarkın oturduğum yerde bir şey çekti sanki beni uyumuşum," tuhaf tuhaf minderlere baktığında burukça tebessüm ettim. Kardeşimin en sevdiği köşe orasıydı. Onda kardeşimin yüzünü gördüm bir an. Dolan gözlerimi silmeden arkamı dönerek hızlıca aşağı indim.
Ağaç ev göl kenarındaydı. Bu göl yapay bir göldü ve oldukça küçüktü. Küçükken yüzdüğümüzü bile hatırlardım.
Derin bir nefes aldığımda önü açık kışlık kareli gömleğimi çıkararak üzerimdeki kısa kollu t-shirt ile kaldım. Soğuk beni kendime getirirken üzerime yine kalın gömleği giydim ve arkamı döndüm. Yarkın ve Yıldırım bana aynı bakıyorlardı. Aynı ifadeyle değil sanki ikisi aynı kişiymiş gibi bakıyorlardı Yıldırım Yarkın'dan bir iki santim kısa olsa da yaşına rağmen uzundu.
"Kaçıncı sınıfsın sen?"
"11'im. Yaşıtız, hatta aynı okuldayız," okulumuz kalabalıktı bu yüzden bilmememi garipsemedim ve kafamı salladım daha küçük sanıyordum.
"Hadi gidelim," diye yanlarına adımladım ve önlerinden geçerek ezbere bildiğim yolları geçerek onların önünde ailelerimizin yanına vardım. Onlar da geldiğinde arkada kalan kozalaklara uzanan babam ile yerimden fırladım.
"Baba dur işimiz var onlarla!"
"Kızım, ne bağırıyorsun? Ateşi yakacağız bu yüzden toplamadınız mı siz zaten?" Dişlerimi ısırarak Yarkın'a baktım. Yarışmanın sonucunu merak ediyordum. O bir şey demeyince Yıldırım atıldı. O an ona sarılmak istedim.
"Altan Amca, benim işim var sen 5 dakika otur, söz ben taşıyacağım," babam şüpheyle Yıldırıma baktığında tek gözüm kapalı saçmaladığına gülüyordum.
Babam onaylayarak arkasını döndüğünde Yıldırım da çarpık bir gülümsemeyle bana güldüğünde gülerek karşılık verdim ve kozalakların yanına ilerledim.
Yıldırım da Yarkın'ı kaldırdı ve beraber geldiler.
Yıldırım, "E, hangisi kimin?" Diye mantıklı bir soru sordu. Ona baktım. Yarkın daha fazla yığılmış görüneni gösterdi. "Bu benimdir," sinirlenmiştim.
"Nereden senin oluyor adın yazmıyor üzerlerinde!"
"Seninki yazıyor mu sanki?"
Kaşlarımı çatarak her iki kozalak yığınını da inceledim. Aradığımı bulmuştum! Gülerek ona baktım.
"Bak yazıyor işte!" Uzanarak aradaki mavi renk kozalağı aldım.
"Bundan bende bie tane daha var!" Cebimdeki renkli kozalağı çıkardım ve Yarkına gösterdim. Sıkıntıyla kafasını salladı. Kozalağı benim olanların yanına indirdim.
"E ben ne olucam?"Cebinden 3 tane renkli kozalak çıkardı ve arka tarafına attı.
"Onu uyuyakalmadan önce düşünseydin kardeşim!" Yarkın ona hala sinirliydi, endişelenmişti.
Yıldırım yere eğilerek kozalakları tek tek saydığında birinde 22, diğerinde 26 tane olduğunu söylemişti. Gülerek ona baktım.
"Kazanan belli olduğuna göre, hediyemi ikinize yakında bildireceğim,"
"E, bu güzel haberi bize bildirmen için telefonunu almalıyım," dediğinde telefonunu çıkarmış numaramı almak için tuşlara basıyordu. Ona numaramı söylediğimde güldüm ve Yarkın'la göz göze geldim. Telefonum cebimde çaldığında çıkarıp kapattım ve yine cebime attım. Yarkın numaramı istemediği için yırtmıştım!
"Kızım bitti mi işiniz? Hadi pişirelim acıktık artık," babamın ikaz dolu sesine gülümsedim yememeye kesinlikle dayanamıyordu.
Kozalaklara uzanıp iki mavi kozalağı cebime tıkıştırdığımda, Yarkın çoktan yanımdan uzaklaşmıştı.
Yemeğimizi yedikten sonra gün sakin geçmişti. Yıldırım ile okuldan konuşmuş hocalardan bahsetmiştik. Yarkın.. o ise sadece sürekli telefonuna bakıp oflamıştı.
*
Yıldırım sana düşüyorum biliyor muydun? Bilme. Utandım ehehe..
Yarkın'a da düşüyorum ama ben...
Peren'i alayım kaçayım ben. Öptüm çook öz'ünüz..♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Obijmi |Texting
Non-Fiction0539 *** **** : Obijmi diyor şarkıda. 0539 *** **** : Anlamı şu; 0539 *** **** : Sarıl bana.