Pera
Tren istasyonunda paltoma iyice sarılmış bir şekilde oturuyordum.
Hava çok soğuktu ve hafiften kar yağıyordu.
Cebimden telefonumu çıkarttım ve şarjının bitmek üzere olduğunu gördüm. Halbuki daha yola çıkmamıştım bile.
Dün akşam şarja taktığımı hatırlıyor olmam da apayrı bir aptallıktı.
Tren geldiğinde hiç vakit kaybetmeden üç numaralı vagonda yerimi aldım.İlk kez tek başıma yolculuk yapmak beni biraz heyecanlandırmıştı.
Vakit geçtikçe vagon doldu ve hemen karşımdaki yere gri takım elbiseli oldukça elit duran genç bir adam oturdu.
Biraz şaşırmıştım çünkü buradaki halkın giyimine çok yabancı olan bir stili vardı.
Ya da burası kırsal kesim olduğundan bana farklı gelmişti.
Ama kesinlikle buralı olmadığı doğruydu.
Neticede burası küçük bir sahil kasabasından ibaretti.
Adam vagon görevlisine seslenerek bir kahve istedi.Elinde kahverengi deri bir ajanda vardı ve camdan dışarıyı seyredip ajandaya birşeyler yazıyordu.
Vagon görevlisi elinde iki karton bardakta kahve getirdi.
Adam gülümsedi ve"Bir tane istemiştim ama yinede ikisini de alayım." dedi.
Kahvenin birini hiç beklemediğim anda bana uzattı.
Şaşırmıştım. Ama teşekkür ederek kahveyi iki elimle aldım.Yanımdaki iri yapılı bir teyze tuhaf tuhaf beni izliyordu. Yani biraz rahatsız ediciydi.
"Kızım sen iyi misin?"
Yani neden durduk yere böyle birşey sorduğunu anlamamıştım.
"Ahh iyiyim teyze gayet iyiyim." Dedim gülümseyen
Tekrar önüme döndüğümde bir süre adamın ajandasına birşeyler yazmasını izledim.
Adam beni farketmiştim olacak ki elindeki ajandayı kapatıp,"Sanırım bu senin ilk kez tek başına yolculuk edişin."
Baya şaşırmıştım.
"Ahh doğru ama nasıl bildiniz?""Hmm ben bir psikiyatristim hanımefendi. Sadece etrafa bakışlarınızla bile anlayabilirim."
"Aa öyle mi? Gerçekten ilginç."
Adam gülümseyerek
"Aslında ilginç değil. Psikiyatrist olmasaydım bile anlayabilirdim. Yani herkes anlayabilir."
Bu adam gerçekten bir şehirliydi ve ben kendimi cahil gibi hissetmiştim.
"Aa anladım. "Adamla biraz muhabbete girdik.
O sırada yanımdaki teyze apar topar çantalarını alarak başka bir vagona geçti.
Neyi vardı böyle. Aslında rahatsız olabileceği bir ses tonuyla da konuşmuyorduk.Adam birden
"Hmm müziğin sesini duymayanlar dans edenleri deli sanırdı.""Yani biz dans mı ediyoruz? E ben müzik duymuyorum."
Adam kahkaha attı.
"Çok masum ve safsın."Galiba yine birşeyleri yanlış anlayıp batırmıştım.
"Devam et dinliyorum."
"Aslında yolculuk etme nedenim şu Ailemin bir at çitfliği var. Orayı çok seviyorum küçüklüğümden beri atlarla beraberdim.
Şimdi ise ailem benim kendi ayaklarım üstünde durmamı istiyor. İlerde neler olacağını ben bile bilmiyorum.""Sanırım sen şuan tam da benim oturduğum yerde annenin olmasını isterdin değil mi?"
Adamın söylediği şeyleri duydukça şaşkınlığım giderek artıyordu.
Nasıl olurda bir psikiyatrist herşeyi bilebilirdi?Biraz heyecanla
"Evett. Hatta her annemle tren yolculuğumuzda bu vagonda ve bu yerde karşılıklı otururduk."Seni gayet iyi anlıyorum."
O sırada tren aniden sarsılarak durdu.
Öyle olunca elimdeki sıcak kahve üzerime döküldü."Ahh olamaz hemen lavaboya gidip üzerimi temizlemeliyim."
"İyi misin yandın mı?"
Ayağa kalkarken,
"Yanmadım üzerimdeki palto kalındı."Birkaç vagon ilerideki lavaboya gittim. Birkaç peçete çekip ısladım.
Bir yandan da söyleniyordum.
Islak peçeteyle paltomu temizlemeye başladım.
Leke beklediğimin aksine hemen çıkmıştı.İşim bitince vagonuma geri döndüm. Geri döndüğümde psikiyatrist bey yoktu.
Karşımdan gelen vagon görevlisine onu görüp görmediğini sordum.
"Az önce istasyonda indi hanımefendi."
Trenin istasyonda durduğunu o an anlamıştım. Yerime geçtim. Botlarımın bağcığının açıldığını fark edip eğildim ve bağcığımı bağladım.
Tam doğrulacağım sırada karşımdaki boş koltuğun altında deri bir ajanda gördüm. Hemen uzanıp ajandayı aldım. Bu psikiyatrist beye aitti.Ve düşürmüş olmalıydı. Hemen kalktım ve istasyonda indim.
Etrafıma bakındım ama göremedim. Karşıma çıkan birkaç kişiye onu tarif edip görüp görmediklerini sordum.Kimse görmemişti.
"Tren kalkıyooorr! Yolcu kalmasınnn!!"
Trenin düşükleri tüm gücüyle ötüyordu.
Elimde ajandayla tekrar vagonuma döndüm.
Yerime geçip oturduğumda ajandayı inceliyordum.
Açsam olur muydu ki?
Yok hayır bu bana ait değil.Ama çok merak ediyorum. Bir psikiyatrisin ajandası.
Hayır bu doğru değil.
Onu tekrar görmeyeceğim ki baksam sorun olmaz.Açıp bakmaya dayalı tarafım daha ağır basıyordu. Dayanamadım ve çıtçıtlı yerini açarak ilk sayfaya baktım. Herhangi bir isim falan yazmıyordu.
Birkaç sayfa daha çevirdim ama sadece mandara çizimleri ve tarihleri yazılıydı. Çok güzel çizimlerdi.Başımı cama dayadım ve düşüncelere daldım.
Trenin raylarının tıkırtılı sesiyle göz kapaklarım yavaşça kapanmaya başladı.
..."Son istasyoonn!! İnmeyen kalmasınn!!"
Tren makinistinin gür sesiyle irkilerek uyandım. Gelmiş miydim.
Sonunda 4 günlük yolculuğum bitmişti. Heyecanla iki büyük valizimi ve sırt çantamı alıp trenden indim.
Hava çok soğuktu. Aldırmadan soğuk havayı ciğerlerime çektim.
Sonunda Toronto'dayım...
Eveett yepyeni ikinci kurgumla burdayım.
Bu hikaye bambaşka olacak.Okumadıysanız Blue Side adlı diğer hikayeme bakabilirsiniz.
Okumaya başladığınız tarihi yazın bakalım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Train Tracks To Serendipity [KTH]
Romance"Eliyle gözyaşlarımı sildi. -Pera biliyorum tam bir aptalım. Ama bundan sonra bana yalan söyleme. Açsan açım de, kızdıysan kızdım de, yanına gelmemi istiyorsan gel de. Sizi asla yalnız bırakmayacağım."