Mertten...
Saat neredeyse üçe geldiğinde yavaşça odamdan çıktım. Parmak uçlarımda yürüyerek aşağı kata indiğimde babamın hala çalışıyor olmaması için içimden dua ediyordum. Babamın çalışma odasının önüne geldiğimde derin bir nefes alıp kapıyı araladım.
Oda tamamen karanlığa gömülmüştü, babam uyumaya gitmişti demek. Çoğu geceler hava aydınlanıncaya kadar bu odadan çıkmadığından yine öyle olacağını düşünmüştüm fakat çok şükür öyle değildi. Yavaş adımlarla masaya doğru ilerledim ve masanın üzerinde lambayı yaktım.
Masa aydınlandığındaysa babamın düzenine birkez daha hayran kaldım. Masa üzerinde bilgisayarı ve benim çocukluk fotoğrafım haricinde tek bir fazlalık yoktu. Neyse deyip işe koyuldum ve çalışma masasının çekmecelerini ve içindeki belgeleri tek tek karıştırmaya başladım.
İşime yarayacak tek bir şey bulamadığımda belimi tutarak zorlukla doğruldum ve kendimi masanın önündeki ikili koltuğa bıraktım. O kadar aradım ya, o kadar uğraştım; ben kim birşey için uğraşmak kim? Sırf bunun hatrına birşeyler bulsam olmaz mıydı?
Sıkıntıyla iç geçirip dev kitaplığı araştırmak için kalkacağım sırada orta sehbanın üzerindeki dosya dikkatimi çekti. Sağından solundan kağıtlar fışkıran dosya babamın odadan ayrılmadan önce bu dosyayla bayağı bir haşır neşir olduğunu kanıtlar nitelikteydi.
Dosyayı kucağıma çekip ilk sayfayı araladım. İlk sayfa adını bile duymadığım bir şirket hakkındaydı, yine başka adını duymadığım bir şirket için ihaleye mi ne katılmış. Amacın ne olduğunu bile anlamadım açıkcası. Daha fazla oyalanmadan ikinci sayfaya geçtiğimdeyse sabahtan beri hakkında birşeyler bulmaya çalıştığım isim gözüme çarptı. Sönmez Holding. Bu belge Sönmez Holdingin hesap kaydı gibi birşeydi ve altı kalemle çizilmiş bir tarihte Sönmez holdinge ait bir hesaptan başka bir hesaba yüklü bir miktarda para aktarılmıştı. O hesabın ait olduğu şirket adını gördüğümde bir önceki sayfaya geri gittim. Evet aynı şirket, bu hesap ihaleye giren şirkete ait bir hesaptı; Daniel şirketine...
Vakit kaybetmeden tüm belgelerin fotoğrafını çektim ve dosyayı aldığım gibi masanın üzerine geri bıraktım. İşte bu iş de bu kadar!
Odadan fırlayıp kendi odama ulaşmak için üst kata çıktığımda Busenin odasından çıkan bir adet Yosun gördüm.
"Yosun? Sen daha uyumadın mı? Üstelik Busenin odasında ne işin var?" İşaret parmağını dudağına bastırdı ve fısıldadı.
"Sessiz ol. Daha yeni uyuyabildi zaten." Tek kaşımı kaldırdım.
"Uyuyabildi derken? Uyuyamıyor muydu, neden ki?" Nefesini sakince dışarıya bıraktı.
"Bir de soruyor musun? Mert sizi gördü, yani Hazalla seni." Dank eden şeyle yüzümü buruşturdum. Doğru ya, gördü. Benim bile anlamlandıramadığım sadece deneme amaçlı yapılan fakat sonradan ateşlenen şeyi o nasıl yorumladı kim bilir? Ne yapacağım şimdi, amacım vazgeçebilmekti sadece. Onun benden iğrenmesi değil. "Mert biliyorsun değil mi, Hazalın bir sevgilisi var." Hayır yok, sadece sen öyle sanıyorsun Yosuncuğum. Tabi karşı çıkamadım, Hazalın sevgilisi olmadığını söylemek onun sırrını ifşa etmek demekti. Sadece omzumu silktim ve geride bana sinir olmuş bir Yosun bırakarak odama girdim.
Telefonumu adı çalışma masası olan fakat görevini pek yerine getirmeyen yere bırakıp kendimi yatağıma bıraktım. Aslında şu anda Hazalı arayıp bulduğum şeyleri anlatıyor olmam gerekirdi ama... şuanda onunla konuşmayı pek de istediğim söylenemezdi.
***
Ertesi gün... Ofis...
"Ben diyorum ki, Yeşimin o kayıp yedi yılıyla uğraşacağımıza şimdiki kocasına yoğunlaşalım." Ortaya atılan fikirle herkes Hazala döndü. Hazal bir amda kendine çevrilen bakışlardan rahatsız olarak kendini açıklamaya girişti. "Yani demek istediğim, Yeşimin adını bu günlerde duyduk. Davranışlarının arkasında olsa olsa İlhan Sönmez vardır. Yıllar önce ayrıldığı kocasının bu günle ne alakası var?" Seçkin duyduklarına inanamayarak tek kaşını kaldırdı.
"Ne saçmalıyorsun sen? O köye sırf o yedi yıl hakkında birşeyler öğrenmek için gitmedik mi biz? Düşüncelerini değiştiren ne?"
"Sadece yanlış düşündüğümü farkettim o kadar." Tabi bir de babamı bu işe bulaştırmayı istemiyorum diye geçirdi içinden Hazal.
"Aslında mantıklı." Banu cidden mi dercesine Yavuza baktığında Yavuz omuzlarını silkti.
"Neden olmasın ki? Bakma bana öyle Banu." Banu tıslayarak nefesimi serbest bıraktı.
"Aptal aptal konuşmazsan bakmam!" Yavuz sandalyesini Banudan tarafa döndürdü.
"Sen ne hakla benim düşüncelerime aptalca dersin? Senin o iki metre dilin hep mantıklı mı konuşuyor?"
"İki metre mi? Sen nasıl bir insansın y-"
"Çocuklar!" İkisi de aynı anda Seçkine döndüler.
"Ne?"
"Ne?" Seçkin derin bir nefes aldı.
"O zaman söyle yapalım. Hazal, sen Yavuzla beraber İlhan Sönmez üzerinde yoğunlaş, ben de Banuyla Ahmet Karlıyı araştırayım olur mu?" Hazal yavaşça başını salladı.
"İyi madem." Seçkin sert bakışlarını Yavuz ve Banuya çevirdi.
"Konu iş olduğu zaman Hazalla ben bile anlaşabiliyoruz. Cidden sizin derdiniz ne? Sorunları çözün diye ikinizi ofiste yalnız bırakıyoruz ama hala kedi köpek gibisiniz." Banu bakışlarını bilgisayarına çevirdiğinde Seçkin elini masaya sertçe vurdu.
"Duvara mı konuşuyorum ben? Banu dışarıda yemek yemeye gidiyoruz. Hemen!" Banu Seçkinin kendine bir anda parlamasıyla masanın üzerinde duran telefonuna uzandı.
"İyi tamam." İkisi ofisten çıktıklarında Yavuz başını ellerinin arasına almış düşüncelerle boğuşurken Hazal telefonuna gelen mesajı açmakla meşguldü.
'Birşeyler buldum. Akşam bize gel.' Direkt cevapla tuşuna bastı.
'Tamam.'
Başını kaldırıp Yavuza baktı ve masanın altından Yavuzun sandalyesine sarsıcı bir tekme geçirdi.
"Hey, kendime gel ve çalışmaya başlayalım."
.
.
.
Seçkin yemek boyunca Banuya artık açık olması için birşeyler anlatmaya çalışmıştı. Banuysa Seçkinin neden bahsettiğini anlamadığını ve nedense Yavuzun her hareketine gıcık olduğundan bahsetmişti. İşte bu Seçkin için öylece geçilmemesi gereken noktaydı. Banunun gözlerine bakarak bu noktayı özellikle vurgulamıştı. Neden Banu Yavuzun her hareketine gıcık oluyordu? Hele ki Hazal ya da Yosunla konuşmalarına?
Banu derin bir nefes alıp düşüneceğini söyledi fakat Seçkin düşünmekten çok harekete geçmesinden yanaydı. En sonunda Banu Seçkinin israrlarına dayanamayıp pes etti ve ofise döndüklerinde Yavuz mutfaktayken pembe bir kağıda akşam kendisiyle buluşmasını yazıp Yavuzun bilgisayarına yapıştırdı.
Yavuz mutfaktan döndüğünde bilgisayarındaki pembe kağıda ağzı açık bakakalmış, ardından kağıdı alıp okuduğu kitabın arasına yapıştırmıştı. Banuysa tüm bu hareketleri önce tedirginlikle ardından gülümseyerek izlemişti.
Artık ne olacaksa olacaktı. En fazla birbirlerini boğazlarlardı, öyle değil mi?
***
Hazal kapıyı çaldığında bu sefer kapıyı açan Melis olmuştu.
"Hoşgeldiniz." Hazal içeriye girdikten sonra bir süre bekledi ardından Melisin Adnan beyin onu yemek masasına beklediğini söylemesiyle yemek odasına doğru ilerledi. Yine bir yemek vaktiydi fakat ne yapsındı, ofisten çıkıncaya kadar meraktan tırnaklarını kemirmiş ve paydos ettikleri gibi buraya koşmuştu. Yani kesinlikle yemek vaktine denk gelmesi onun suçu değildi.
"Hoşgeldin kızım." Adnan beyin ona seslenmesiyle başını öne eğip onu selamladı ve Mertle gözgöze geldi. Mertin gözlerindeyse bu akşam farklı bir ifade vardı, sanki buruk gibi. Bu bakışın anlamını çözmeye çalışırken Mertin hemen karşısında oturan bayanla gözgöze geldi.
Yeşim Sönmezle...
...devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz ve Siyah~Eve Dönüş
Ficção Geral"İşte benim hayatım da böyle." Fısıldamıştı. "Tüm hayatım tepe taklak. Olmadığım biri gibi davranıyorum ya da olmak istediğim kişiyi saklıyorum ama..." Yüzünü yavaşça benden tarafa çevirdiğini göz ucuyla gördüm. "Ama sana baktığımda başım öyle bir d...