GÖKÇEN (1)
Aynadaki haline bakılırsa Gökçen, artık bu yeni düzende bilinen adıyla Reis, bugün de enerjik bir şekilde uyanmayı başarmıştı. Eğer iyi bir lider olmak istiyorsa uyku düzenine önem vermesi gerektiğinin en başından beri farkındaydı. Yatağında hala uyuklayan iki kadını uyandırma gereksinimi bile duymadan, sade döşenmiş odasından çıktı, ne de olsa o kadınların yüzünü bir daha görmeyeceğini düşünüyordu. Sadelikten yanaydı her zaman. Odasını da bu hayat görüşüne uygun bir şekilde döşemişti. Uyumak ya da başka ihtiyaçlar için her zaman kullanıma hazır son derece rahat bir yatak, zaten fazla sayıda olmayan kıyafetleri için çift kapılı bir dolap, belki arada odada çalışmaya niyet edebileceği düşüncesiyle bir çalışma masası, ona uygun bir sandalye ve son olarak da her sabah bakmayı ihmal etmediği, kenarları paslanmaya yüz tutmuş bir ayna. Yatak odasında ışıklandırmaya pek önem vermezdi, o yüzden aynanın yanına duvara monte edilmiş bir şamdanlık ona yetiyordu. Arkasındaki karanlık, yüzüne vuran alevin ısısıyla kendisini daha iyi hissediyordu. Tüm endişelerinin bir gün sona ereceğini müjdeliyordu sanki aynaya her bakışı.
Banyoya geçtiğinde suyun ısıtılmış ve onun için hazırlanmış olunduğunu görüp memnuniyetle gülümsedi hizmetkârlarına. Banyoda aydınlatma işine daha çok önem verilmişti. Toplam on adet mum yakılmıştı. Küvete adımını attıktan sonra gözlerini kapattı sadece. O esnada gergin kaslarına masaj yapıldı, atkuyruğu saçına özenle bakım yapıldı. Tüm işlem bitene kadar da gözlerini bir an olsun açmadı. Küvetten çıkarken uzun boyu yüzünden duvarlarda oluşan gölgesi ürkütücüydü.
Tamamen çıplak bir şekilde, havluyla da kurulanmadan yatak odasına geri döndüğü zaman kadınların ikisinin de yatağından çıktığını fark etti. O geri dönmeden hizmetkârları kadınları uyandırıp yollamış olmalılardı. Başka bir hizmetkâr da odada hazır bekliyordu onu giydirmek ve hazırlamak için. Diğer hizmetkârların aksine o rahatlıkla konuşabiliyordu.
“Benden istediğiniz bir şey var mı bugün için efendim?”
“Alper döndüğünde hemen bana gönder, bugün için önceliğimiz tamamen bu senin de bildiğin üzere Kerem.”
“Elbette efendim. Ama belki benden duymanız daha iyi olacaktır, o yüzden belirtmek isterim affınıza sığınarak. Bazı dedikodulara göre boş yere bir uğraşın içinde…”
Reis, hizmetkârının sözlerini kükreyen bir ses tonuyla yarıda kesti: “Bu sözleri bana ileteceğine dedikoduların kaynağını bul…”
Kükremelere alışkın olan Kerem hiçbir şekilde korku emaresi göstermemişti. Sakinlikle: “Elbette ki Reis olarak siz daha iyi bilirsiniz. Yine de…” diye belirtme ihtiyacı duymuştu, sözlerini birden yarıda kesmeyi Reis’in gerginlikle parlayan gözlerine bakınca daha uygun bulmuştu.
“Her zaman nerede durman gerektiğini iyi biliyorsun Kerem. İşte bu yüzden senin konuşmana izin veriyorum,” dedi Reis ve giyinme işlemi bitince hemen çıkması için sinirli bir bakış atarak kapıyı gösterdi. Kerem de başka bir şey söylemeden odadan çıktı. Tıknaz boyu bazen genlerinde cüceliğin bulunup bulunmadığı şüphesi oluşturuyordu ama aslına bakılırsa standart insan boylarında bir insandı, sadece kendisini o şekilde göstermeyi iyi başarıyordu.
Reis’in sabah rutininde yapması gereken tek bir iş kalmıştı, onu da halletmese içi bir türlü rahat etmezdi. Başka bir yatak odasına girdi. Burası kendi odası gibi sade döşenmemiş, her tür lüks eşya ile doldurulmuştu. Kocaman bir gardırop vardı ve içinin bayağı bir eşyayla dolu olduğu da barizdi. Çift kişilik yatakta ise seruma bağlı, otuzlu yaşlarında, soluk yüzü çökmeden önce belli ki oldukça güzel bir yüze sahip, sarı saçlı bir kadın yatıyordu. Reis, ağlamasına engel olarak kadının ellerini tuttu. Gergin olan elleri yumuşamıştı bir anlığına bile olsa. Kadın tamamen ölü gibiydi ve hiç hareket etmeden yatıyor, arada bir nefes sesi duyuluyordu.
“Çok az kaldı yaşam kaynağım. Seni kurtaracağım. Yakında. Sen yeter ki biraz daha dayanmaya bak.”
Kadını alnından, saçı kadar bakım göstermediği kurumuş, sert dudaklarıyla öptükten sonra daha fazla odada durmadı, hemen çıktı.
Kerem odanın dışında onu bekliyordu. Sakin karakterinin aksine gergindi ve bu Reis’i tedirgin etmeye yetti. Kerem, gerekmedikçe asla sakinliğini bozmazdı.
“Alper geri döndü, paketi getirmemiş ama başka bir şey getirdi. Görmek isteyeceğinizi düşündüm.”
Reis bir şey demedi ve Kerem’in yol göstermesine müsaade etti. Alper de, adamlarının çoğunda olduğu gibi Reis’e özenerek atkuyruğu saç bırakmıştı. En güvendiği adamlarından biriydi ve motosikletini güvenle emanet edebileceği tek insandı. Çünkü zamanında gösteri sporlarında çalışan Alper, hem hızlı bir şekilde hem de güvenliğine dikkat ederek motosikleti kullanabiliyordu. Arkasında sakladığı şeyi Reis’e göstermek konusunda sıkıntı yaşıyordu yine de.
“Göster. Görmek istiyorum.”
Alper, Reis’i daha fazla ısrar ettirmemesi gerektiğini bilecek kadar yanında bulunmuştu. Kesik kafayı gösterdiği zaman Reis’in yüzündeki öfkeyi görmemek için hemen başını çevirdi.
Reis emin olmak için kesik kafayı eline aldığında ne yapacağını bir süre bilemedi. Üzülmeli miydi, öfkelenmeli miydi yoksa zaten böylesi bir sonucu beklediğini düşünüp kendisini sakin kalmaya mı zorlamalıydı? Yine de kesik kafayı beklemiyor, adamın bu kadar vahşileşebileceğini düşünmüyordu. Demek ki düşmanını yanlış değerlendirmişti en başından. Kesik kafayı saygılı bir şekilde Kerem’e uzattı.
“Onun uygun bir şekilde defnedilmesini istiyorum. Biliyorum bedeninin geri kalanı eksik, ama ailesine bunu söylemeyin. Bedenini görmek istediklerinde yandığını söylersiniz, asla kesik kafadan bahsetmeyin.”
Kerem başını emirleri anladığını belirtmek için salladı, yine de elinde kesik kafayı tutmak istemiyordu. Ona uzattığında bir süre almak istememişti ama Reis’i fazla zorlamak istemediği için kesik kafayı eline almak zorunda kaldı.
“Başka bir şey söyledi mi?” diye sordu Reis, Alper’e.
“Kızı almak için geleceğini söyledi ve… Ve bir de…”
“Rahat ol Alper. Sen elçi konumundasın, onun dedikleri yüzünden sana bir şey yapacak değilim” diye rahatlatmaya çalıştı Reis, ama Alper yine de söylemek istemiyor gibiydi.
“Korkmadan söylesene koçum. Ne zaman adam yediğimi gördünüz?” diye bağırdı en sonunda sabrına yenik düşen Reis.
“Çok yakında senin de kesik kafan yerde olacakmış. Aynen böyle söyledi,” dedi tek bir nefeste Alper ve ardından bolca yutkundu.
Reis bu lafları sakinlikle karşılamış gibiydi ve yorum yapmadı duyduğu sözler üzerine. Adamlarına başka bir söz söylemeye gerek duymamıştı, onları kesik kafayla beraber bırakıp gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Varoluş
Science FictionMacera, gerilim ve beklenmedik sürprizlerle bezeli bir hikayenin derinliklerine girmeye hazır olun. Türkiye'de pek fazla görülmeyen yerli post-apokaliptik romanlara olan açlığınızı bastıracak ve gerçekte dünyamızda böylesi bir felaket olduğunda nele...