LEYLA (9)
Helikopter sesini duymuştu ama rüya gördüğünü filan düşünmüştü. Gerçekten de bir helikopterle karşılaşmayı beklemiyordu. Helikopterden askerlerle beraber kızıl saçlı bir kadın da iniyordu. Hüseyin Hoca onları karşılarken yüzü gülüyordu. Leyla'nın da yüzüne gülümseme yayılmıştı, kurtulmuşlardı.
Kızıl saçlı kadın, hoca ile konuşuyordu ve hoca ona bu insanlara elinden geldiğince baktığını gururla anlatıyordu, kadın da ona teşekkür ediyordu tüm ülke adına. Kadının gözleri bir an için Leyla'yı yakaladı ve onu gördüğü gibi de ayağa kalktı.
"Leyla Hanım," diye seslendi ona, Leyla kendisine seslenildiğini bir süre anlamadı. Kadın ona doğru yaklaşıyordu. Hocaya dönerek: "Leyla Hanım uzun yıllar devletin ileri gelenlerine tercümanlık yapmıştı. En son on üç dil bildiğiniz aklımda kalmış, yanılıyor da olabilirim. Papa ülkemize geldiğinde bile ilk ondan rica etmiştik tercümanlık yapmasını, bu işi gerçekten de en iyi yapanlardan biriydi. Adını hatırlayamadığım bir Arap şeyhiyle görüşmeye gittiğimiz zaman tanışmıştık," diye anlatmaya başladı.
Kadın anlattıkça Leyla da hatırlıyordu. Eski zamanına ait anıları hatırlamakta oldukça zorlanıyordu, ama geçmişinden tanıdığı birisinin gelmesi birden bazı anıları ardı ardına hatırlamasını sağlamıştı. Hüseyin Hoca gergince dinliyordu sadece ve "Ne güzel" diyerek karşılık veriyordu kadının anlattıklarına.
Kadın, Leyla ile ayrı olarak görüşmek istemiş, Leyla da bu isteğini kabul etmişti. Leyla onu rahatça görüşebilecekleri bir yer olsun diye çadırına götürmüştü. O çadırını kendisi kurmuştu ve evi olarak gördüğü yegâne yer de burasıydı artık. Kızıl saçlı büyükelçi adının Alev olduğunu söylemişti, ama Leyla ismi çıkartamamıştı. Arap şeyhiyle olan kısımlar aklına gelmişti, ama Alev'in de orada olduğunu bir türlü hatırlayamamıştı.
"Sizinle özel olarak konuşmak istedim. Çünkü hoca efendinin bazı anlattıklarında bir yapaylık sezinledim. Her şey güllük gülistanlık bir şekildeydi diye anlatması özellikle bana garip geldi. Hiç zorluk yaşanmamış gibi konuşuyordu, bu kadarına da inanmam söz konusu olamazdı. Bir gün önce ayak bastığım topraklarda yangın çıktığı da çok belli, kokusu bile insanın burnuna geliyor."
Leyla, kadına ısınmıştı. Gerçekten de yardımcı olmak istiyormuş gibi bir havası vardı. Ona her şeyi açıklayabilir miyim diye düşünüyordu içinden ve bu sıkkın hali Alev'i iyice meraklandırmıştı: "Lütfen paylaşın benimle."
"Pekâlâ, içimde kalamaz bu yaşadıklarım," dedi Leyla kararlı bir şekilde ve öfkesine hâkim olamayarak anlatmaya başladı: "Her şey güllük gülistanlıktı demek! Bir de kırbaç yediği için buna dayanamayıp intihar eden gence sorun bunu, ya da dün cadı diye yakılan kadına da sormak isteyebilirsiniz. Tabii ya her şey çok harikaydı burada, hiçbir sorun çıkmadı."
Alev duyduklarına inanamıyordu. Detayları öğrenmek istedi ve Leyla bildiği her şeyi anlattı. Anlatılanlar bitince Alev durdu düşündü bir süre. Bunun üzeri örtülemezdi. Kendi ideallerine ters düşerdi. Çadırdan hırsla çıktı, Leyla da hemen peşinden onu takip etti.
Durumdan bihaber genç askerlerle muhabbet eden hocanın keyfine diyecek yoktu doğrusu. Çevresindeki herkesin gözlerinde huzur vardı. Kurtuluşa götüren kişi kendisiydi ve bunu herkesin bildiğini düşünüyordu kendinden emin bir şekilde.
Alev, hocanın önünde durdu ve adamın gözlerinin içine bakarak konuştu: "Olağanüstü durumlarda bana verilen tüm yetkileri kullanarak sizi tutukluyorum."
Askerlere döndü ve emrin uygulanmasını iyice kesinleştirmek için: "Eğer yanınızda kelepçe yoksa bile onu elinizde ne varsa sıkıca bağlayın ve götürün," dedi.
Hüseyin hocanın kafası karışmış bir haldeydi ve Leyla'ya bakarak: "Ben ne yapmışım ki? Leyla kızım sen söyle bir şey, benim bir kabahatim yok," dedi yalvararak.
Leyla ise bir şey demedi ve içinden "Yazık," diyerek başını çevirdi. Ardından daha fazla orada durmak istemediğinden uzaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Varoluş
Science FictionMacera, gerilim ve beklenmedik sürprizlerle bezeli bir hikayenin derinliklerine girmeye hazır olun. Türkiye'de pek fazla görülmeyen yerli post-apokaliptik romanlara olan açlığınızı bastıracak ve gerçekte dünyamızda böylesi bir felaket olduğunda nele...