KEREM (2)
Silah seslerini ilk duyduğunda diğerleri gibi heyecanlanmamıştı. Sadece aniden gelen bir hıçkırık dalgasıyla boğuşmak zorunda kalmıştı bir müddet. Çevresinde, her zaman sakinliğini korumasıyla tanınırdı zaten.
Bu Poyraz denen adam ilgisini çekiyordu. Reis’i gerçekten de sinir etmeyi başarmıştı. Onda olan şeyi almak için büyük risklere girmekten çekinmiyordu. Eğer yakın zamanda bu mesele halledilemezse Reis’in düşüşü yakındı ve Kerem her türlü olasılığı değerlendiriyordu. Sadakati ancak yaşamasının olanaklı olduğu durumlar söz konusu olduğunda geçerliydi.
Kimselere geçmişini anlatmazdı. Zaten gurur duyduğu bir geçmişi de yoktu. Gerçek anlamda bir hırsızlık yapmamıştı ama o kendisini usta bir hırsız olarak görürdü. Başkalarının farkında bile olmadığı en değerli şeylerini, sahip oldukları bilgileri çalar ve bunları başkalarına iyi bir bedel karşılığında satmaktan çekinmezdi. Bilgiyi satacak kimse bulamazsa da bilginin kaynağına gider ve onu tehdit ederdi.
Ağzı iyi laf yapar, kimsenin söylemeye cesaret edemediği şeyleri de hiç çekinmeden söylerdi. Ama nerede durması gerektiğini de iyi bilirdi. Bu bilgece tavırları Reis’in ilgisini çekmiş ve onu yanına almıştı. Şimdi sabahları onun kıyafetlerini hazırlayarak güne başlıyordu ama günün devamında tüm önemli meselelerde söz sahibiydi artık.
Koridorda yürürken karşısına en çok konuşmak istediği kişi çıkınca çok mutlu olmuştu. Dr. Ferhat tarafından pek sevilmediğini çok iyi biliyordu. Onu sinsi biri olarak gördüğünü söylemekten hiç çekinmezdi. Kerem’in ise dürüstlük çok hoşuna giderdi. O yüzden doktorun sözlerinden alınmazdı hiçbir şekilde.
“Merhaba doktor. Silah seslerini duydunuz siz de sanırım.”
“Evet, ama anlaşılan ne olduysa kısa sürdü. Sesler kesildi bile.”
“Nereye şimdi böyle?”
“Size hesap vermek zorunda olduğumu bilmiyordum.”
Kerem gülümseyerek karşılık verdi. Doktor gerçekten de akıllı bir adamdı ve gerekmedikçe kendisini de kapsayan hiçbir baklaya ağzından çıkartmazdı.
“Reis’in güzel eşine bugün hiç bakma şansınız oldu mu diye merak ettim. Biliyorsunuz çok kritik bir devredeyiz şu anda.”
“Kritik devreyi bana mı anlatıyorsun?”
Yüzünü sinirle buruşturan doktor daha fazla sohbet etmek istemediğinden Kerem’in yanından ayrılmaya çalıştı, ama Kerem buna izin vermedi.
“Sadece öğrenmek istiyordum. Durum ne kadar vahim, bana da anlatabilir misiniz?”
“Bak evlat. Ben her zaman dürüst oldum ve sözümün arkasındayım. İlaç olmadığı sürece yapabileceğim bir şey yok. En fazla iki gün verebilirim, yarından sonra büyük olasılıkla daha fazla dayanamayacak.”
Kerem anladığını gösteren bir bakış attı. Reis’in en değerli varlığı olan eşi için iki gün içerisinde bir çözüm bulunmazsa bir daha liderlik tahtında oturamayacağı belliydi. Kerem’in buna bir çözüm bulması gerekiyordu. Herkes Reis’e saygı duyuyor ve onun liderliğine güveniyordu ama Kerem bu kadar kör değildi ve başka çözümler düşünecek kadar da kurnazdı her zaman. Bu çözüm arayışında şimdilik sadece kendisi vardı, ne de olsa kimselere güvenemezdi.
Dr. Ferhat’ın gitmesine izin verdikten sonra odasına çekildi. Ona da belediye binasında Reis’e yakın olabilmesi için bir oda ayarlanmıştı. Ama oldukça ufak bir odaydı. Yatak bile zor sığmıştı ve dolap yoktu. Onun yerine yatağın dibine bir komodin yerleştirilmişti. Fazla giysisi olmadığından bu durum sorun yaratmamıştı. En çok sahip olduğu şey çoraptı şu günlerde. Ayak kokusu kadar midesini bulandıran başka bir şey daha yoktu. O yüzden her gün çorabını değiştirmeyi ihmal etmez ve ayaklarını bir güzel yıkayarak güne başlardı.
Yatağının altında herkesten habersiz getirip yerleştirdiği bir bavul vardı. Bavula giysilerini ve değerli çoraplarını yerleştirmeye başlamıştı. Şimdilik buralardaydı ve belki hiç gitmesi gerekmezdi ama o yine de hazırlıklı olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Varoluş
Science FictionMacera, gerilim ve beklenmedik sürprizlerle bezeli bir hikayenin derinliklerine girmeye hazır olun. Türkiye'de pek fazla görülmeyen yerli post-apokaliptik romanlara olan açlığınızı bastıracak ve gerçekte dünyamızda böylesi bir felaket olduğunda nele...