Varoluş

VAROLUŞ SAVAŞI BAŞLIYOR

Herkesin bu hayattaki varoluş amacı farklı olabilir. Kimisi ailesine düzgün bir hayat sunma derdindedir, kimisi bu hayatı ona anlamlı kılacak bir aşkın peşindedir, kimisi de kendi inancına uygun bir hayatı yaşamak istemektedir. Ama kimilerine bunlar yetmez, daha fazlasını isterler. Kendi sınırlarını çizmek ve diğerlerinin de bunu kabul etmesini arzu ederler, ama birilerine kendini bir lider olarak kabul ettirmek zorlu bir süreç gerektirir. Bu süreç insanlığı bir savaşa bile sürükleyebilir. 

Varoluş dört ayrı hikayenin arada bir kesiştiği bütün bir hikayedir esasında. Bir taraftan Poyraz'ın arayışında onun ve grubunun maceralarına eşlik ederken, bir taraftan da Reis'in yükselişine tanık olduk. Bir taraftan çadır kenti tanıdık ve oranın başında insanlara liderlik eden Hüseyin Hoca'nın aldığı önlemlerin kötüye varabilen neticelerini gördük. Son olarak da William'ın peşinden felaketin izini sürdük ve felaketin küresel boyutu hakkında bilgiler edindik. Şimdi sırasıyla bu dört hikayenin özetine yer verilecektir. Bazı kısımlarda hikayeler kesişmektedir. Yine de her biri ayrıca kendi bütünlüğünü bozmadan anlatılmıştır. 

POYRAZ'IN ARAYIŞI

Poyraz aslında felaketin çok öncesinde başarılı bir tarih profesörü idi ve mutlu bir hayatı vardı. Evliliğinde sorunları olmayan, iyi bir baba ve herkese örnek bir insandı. Ne zamanki küçük kızı ile bir eylemin ortasında kalmışlardı ve küçük kızı kucağında nereden geldiği belli olmayan bir kurşun yüzünden ölmüştü, o zaman Poyraz için hayat tepetaklak olmuştu. Evliliği bitmiş, işini bırakmak zorunda kalmış ve en sonunda da kanser olduğunu öğrenmişti. İntihar etmeye kalktığının günü de tüm dünyayı etkileyen felaket gerçekleşmiş ve enkaz altında kalmıştı.

Enkazdan bir tek o çıkmıştı ve onun çıkmasına yardımcı olan eller de aynı ölen küçük kızına benzeyen bir kızdı. Adı Yeliz olan bu küçük kız da felaket anında ailesini kaybedenlerdendi. Böylece Poyraz kendine yeni bir amaç edinmişti ve ölene kadar küçük kıza babalık yapıp ona gözünün arkada kalmayacağı bir yuva bulma arayışına çıkmıştı. Yeliz'in evine gidip onun eşyalarını almaya gittiklerinde kızın babasının koleksiyon niyetine aldığı samuray kılıcını yanına almıştı ve kısa zamanda onu kullanmayı öğrenmişti. 

Yeliz'in alerjisi vardı, normalde sadece baharda sorun çıkartan bu durum sürekli kapalı kalan hava yüzünden kızın sağlığını çok kötü etkilemeye başlamıştı, neyse ki kızın babası ne olur ne olmaz diye çok fazla miktarda ilaç depo etmişti. Bu yüzden uzun bir süre Yeliz ilaçlar sayesinde idare edebilecekti. İşte bu ilaçlar Poyraz ve Reis'i karşı karşıya getirecekti ve Varoluş savaşının ilk tohumu bu ilaçlar yüzünden atılacaktı. 

İlk karşılaşmalarında Yeliz'i kaçıran Reis, Poyraz'dan ilaçları ona getirmesini istemişti. Poyraz, bu kaçırılma durumunu pek iyi karşılamamıştı ve samuray kılıcının da etkisiyle hiç kendisinde var olduğunu bilmediği bir yönüyle tanışmıştı, artık o bir katildi. Reis'in adamlarından birisini hiç acımadan öldüren ve kesik kafasını da yanında taşıyan Poyraz, Reis'in bölgesine sızıp Yeliz'i tek başına kurtarmayı kafasına koymuştu. Neyse ki yolda karşısına hippi felsefesine gönlünü vermiş Yiğit isimli bir gençle karşılaştı. Yiğit, ona çadır kentte bir süre ikamet ettiğini, ama oranın başındaki din adamının onu kovduğunu anlatmıştı. 

Yiğit'in sayesinde Reis'in bölgesine girmeyi başaran Poyraz, Yeliz'in bulunduğu binaya da sızabilmişti ve karşısına Reis'in bir numaralı adamı Kerem çıkmıştı. Kerem oldukça pragmatik bir insandı ve Yeliz'in kapısında dikilen adamların uzaklaşmasını sağlamıştı, üstüne de Reis'in bulunduğu odayı Poyraz'a söylemişti. Yiğit, kilit açma yeteneklerini kullanarak Yeliz'i kurtarırken Poyraz, Reis ile hesaplaşmıştı. Reis'i hiç dinlemeden öldürmeye kalkmış, ama son anda odada yatmakta olan kadını fark etmişti. Reis'in kılıç darbesiyle kolu kopmuştu, ama Poyraz, Reis'e acımış ve onun eşi için ilaçları istediğini fark etmişti. Ona iki kutu ilaç bıraktıktan sonra Yiğit ve Yeliz ile bir araya gelip Reis'in bölgesinden kaçmışlardı.