GÖKÇEN (5)
“Dayan… Yaşam kaynağım… Her şey bitmek üzere…”
Kulaklarında hala eşinin sesini duyuyordu. Ameliyat bitmiş olmalıydı. Acıdan en son bayıldığında şu an bulunduğu odadan farklı bir yerdeydi. Kendi yatak odasına götürülmüştü. Ağzında rahatsız edici bir tat vardı, ondan kurtulmak istiyordu bir şekilde. Kendini zorlayarak yatağının yanına kusmaya çalıştı, ama pek işe yaradığı söylenemezdi.
Kolu sargılı bir şekildeydi ama yarısı hala yoktu. Doktorun uyardığı gibi ameliyat teknik olarak pek başarılı geçmemişti, en azından hayattaydı, bu da bir şeydi. Ama bundan sonraki hayatında sakat olacağı da aşikârdı.
Yatağından doğrulmaya çalıştı, başı döndü şiddetli bir şekilde. Acısını azaltması için verilen ilaçlar işe yaramıştı anlaşılan. O kadar çok ağrımıyordu şimdi, gerçi o yataktan kalkabilmeyi tercih ederdi acının azalması yerine.
Yatağının yanına bir zil yerleştirmişti, bu hizmetkârlarının bulunduğu odalara konmuş zillerle bağlantılıydı. Zili çalması için salladığında zile bağlı ipler aracılığıyla hizmetkârların odalarındaki ziller de çalıyordu. Beş saniye geçmemişti ki beş kişi odasına doluşmuştu. Aralarında Kerem yoktu, en son ona verdiği emirleri hatırlamıştı. Olmadığına göre emirlerini gerçekleştiriyor olduğu anlamına geliyordu bu. O anda aklına eşi geldi.
“Söyleyin bana. Doktor nerede?” diye sordu dolaylı yönden durumu öğrenmek için.
“Efendim, eşinizin yanında kendisi. Onunla ilgileniyor,” diye açıkladı durumu hizmetkârların yaşça en küçüğü olan Bora. Kolejde okuyan zengin bir çocuk olmanın havasını attığı günleri hatırlıyordu Reis, sonra parasız pulsuz kaldığında mecburen Reis’in yanında çalışmaya başlamıştı, şimdi de onun ayaklarını yıkıyordu her sabah ve bu işte de gayet başarılı olduğunu düşünüyordu Reis. Eskiden en büyük problemi olan ayak kokusunu nedense artık yaşamaz olmuştu, herhalde Bora bu işe en çok takıntılı olduğunu bildiği Kerem’den birkaç taktik almıştı.
“Onu görmek istiyorum. Beni kaldırın,” diye emretti hemen Reis. Adamlar tereddüt etmeden adamın yataktan kalkmasına yardım ettiler. Aralarında daha güçlü olan iki kişi Reis yürürken destek oldular. Reis isimlerini Mert ve Orhan olarak hatırlıyordu. Zamanında basketbol takımlarının birinde oynadıkları yönünde bir bilgi kalmıştı aklında onlarla ilgili sadece. Gerçekten de atletik vücutları vardı. Pek konuşmazlardı ve söylenilen neyse onu yaparlardı. Bu özelliklerini severdi.
Dr. Ferhat da koridordaydı, eşinin odasından çıkmış ve onun odasına doğru gelmekteydi. Reis’in ayakta olduğunu görünce şaşırmıştı.
“Dinlenmeniz daha doğru olurdu,” dedi ama sözlerinin pek bir etki yaratmayacağının da farkındaydı.
“Eşimi görmek istiyorum,” dedi sadece Reis. Doktor da hiçbir şekilde üstelemedi ve önlerinden çekildi geçmeleri için.
Odaya girdiğinde hizmetkârlardan birinin yeri temizlediğini gördü ilk başta. Kovanın içi kıpkırmızı olmuştu. Kadın iyice bastırarak yeri fırçalıyordu. Reis’in geldiğini görünce ayağa kalktı ve yalnız kalmak isteyeceklerini düşünerek hemen odadan çıktı.
Reis kadının odadan çıkmasını bekledi ve sonra ona destek olan adamlarına da dönüp: “Çıkabilirsiniz,” diye belirtti. Adamlar da hiç seslerini çıkartmadan Reis’i bırakıp gittiler. İlk başta son dediğinden pişman olmak üzereydi, yürümekte zorlanmıştı ve başı yine dönmeye başladı. Ama sonra kendisini toparladı ve yatağa doğru ilerledi.
İşte eşi oradaydı. Gözleri dayanamamış, yine kapanmıştı. Ama bu sefer uyuyordu sadece, ona uyan diye fısıldadığı zaman uyanacağını biliyordu. Hafta sonları eşi geç saatlere kadar uyumayı çok severdi. O da eşine jest olsun diye kahvaltıyı ve tabii öğle tatilini de birleştirerek güzel bir sofra kurardı balkonlarına, sonra da eşinin kulaklarına yaklaşırdı ve sadece uyan diye fısıldardı. Eşinin uyanması için bu kadarı yeterdi, sonra birbirlerinin gözlerini içine bakarlardı bir müddet ve bu sürecin sonunda genelde soğuk çay içmek zorunda kalırlardı.
Yatağın kenarına oturup bir süre eşini izledi, ellerini tuttu ve artık o kadar sıcak olmadıklarını fark etti. Uzun bir süre eşinin ateşler içinde yanmasını izlemişti. Şu anda ise huzur vardı eşinin yüzünde. En sonunda daha fazla dayanamayıp alnına bir öpücük kondurdu ve ardından kulaklarına o kelimeyi fısıldadı: “Uyan.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Varoluş
Science FictionMacera, gerilim ve beklenmedik sürprizlerle bezeli bir hikayenin derinliklerine girmeye hazır olun. Türkiye'de pek fazla görülmeyen yerli post-apokaliptik romanlara olan açlığınızı bastıracak ve gerçekte dünyamızda böylesi bir felaket olduğunda nele...