Poyraz (4)

3.6K 178 4
                                    

“Acılar bizi birbirimize bağlar denir. İnsanlar iletişim kurarlar bu en zor anlarında, acılarını azaltmak için paylaşma yoluna girerler. Ne derece işe yarar tam olarak kimse buna yanıt veremez. Ama insanlar acıları tek başlarına yaşamak yerine birilerinin omzunda ağlamayı tercih ederler.

Ben de aynen bu şekilde düşünürdüm. Küçük kızımı kaybettiğim andan itibaren en azından eşim var diye düşünmüştüm. Birbirimize destek oluruz, birbirimizin varlığından güç alırız diye ummuştum. Ama yanılmışım. Bunca senelik mutlu beraberliğimize rağmen yaşadığımız bu acı dolu deneyim bizi birbirimizden uzaklaştırmıştı.

Birbirimizin yüzüne bile bakmak istemiyorduk. Geçmişi aklımıza getiriyordu. Gözlerimizin içinde küçük kızımızı görüyorduk. Meleğimiz oradan bize gülümsüyordu, ama ne kadar çabalasak bile ona uzanamıyorduk. Bu yüzden nefret ettik birbirimizden, sanki bunun suçlusu bizmişiz gibi.

Devamında ise daha çok acıyla yüzleşmek zorunda kaldık. Ama kimseyle paylaşmadık, kendi içimizde yaşadık bu acıları. Omuz aramadık, hatta ağlamadık bile. Yalnızlığı tercih ettik. Belki de yaptığımız en büyük hata buydu. En başında hatalı davranmıştık. Birbirimizi tüketmiştik.

O zamanlar ona söyleyememiştim ama onun yüzüne bakmaktan nefret ediyor olmama rağmen ona hala âşıktım. Onun varlığına katlanamama nedenim, tamamen, artık aramızda olmayan küçük kızımızı aklıma getirip durmasıydı. Aynısı onun için de geçerliydi.

Onu asla suçlamadım. Öleceğimi öğrendiğim zaman bile ona haber verme gereği duymadım. Onu üzmek istemiyordum, çünkü hala ona âşık olduğumu biliyordum. Peki, ne yapmayı tercih ettim? Evet, bu acınası hayata bir dur demek istedim. Tavandan sarkıttığım ipi hayal meyal hatırlıyorum. Ona doğru uzanışımı ve boynuma geçirişimi, her şeyin bitmesine çok az kalmıştı. Ama nereden bilebilirdim ki hayat asıl daha yeni başlıyordu. Sonsuzmuş gibi görünen bir karanlığın ortasında gözlerimi açtım ve bana uzatılan eli kabul ettim. Küçük kızım geri dönmüştü beni kurtarmak için, meleğimin yanı başındaydım artık.”

POYRAZ (4)

            Bir gözüyle sürekli Yeliz’e bakıyordu, onu bir daha kaybetmek istemiyordu. Yanından bir an olsun ayırmayacaktı bir daha hiçbir şekilde. Başından geçen bunca şeye hala inanamıyordu. Bazen Araf’ta kalmış olduğunu filan düşünürdü. İntihar etmeyi becermişti de ruhu karanlık bir zindana kapatılmıştı belki de. Öldüğünde cennette küçük kızını göreceğini düşünürdü, onu bunca yıl intihardan caydıran şey hep bu düşünce olmuştu. Cehenneme gitmeyi sırf bu yüzden istemiyordu. Küçük kızının cennette onu bekliyor olduğuna emindi. Gerçi o kadar da emin olamıyordu buna eskisi gibi, belki de ölmeyi o kadar istemediğindendi artık.

            Cebinde sürekli taşıdığı yanmış bir fotoğrafı çıkarttı. Resim çok eskiydi, küçük kızı daha iki yaşlarındayken pikniğe gitmişlerdi ailece ve orada çekilmişti. Kimin çektiğini bile hatırlamıyordu, sanırım başka piknik yapan ailelerden birine çekmeleri için rica etmişlerdi. Üçü de vardı resimde ama maalesef  üst kısmı yanmış olduğundan eşiyle kendisinin başları artık yoktu. Zaten bu resmi saklamasının tek nedeni küçük kızına ait bir hatıra olmasıydı. Orada tamamen masum bir şekilde gülümsüyordu her bebek gibi, bir melekten farkı yoktu.

            Yeliz’e baktığı zaman onun evine ilk gittikleri zamanı hatırladı. Küçük kız nasıl da büyük bir umutla ailesiyle birlikte olduğu fotoğrafları aramış ama bir tane bile bulamamıştı. Ev zaten talan edilmişti, kendisi için anca birkaç giysi alabilmişti. Duvarda katanayı gördüğü ilk anı unutamıyordu, o zamanlar bu kılıcı böyle iyi bir şekilde kullanabileceğini beklememişti açıkçası. Kılıcın işe yarayacağı kesindi, en azından ve başka bir yağmacı o kılıca göz dikmeden evvel kendisi için almak istemişti. Yeliz’in de hoşuna gitmişti bu ve babasından bir yadigâr gözüyle bakıyordu artık kılıca. İşte bu yüzden kılıçtaki kan izlerinin gitmesini çok istiyordu Poyraz da, kız onları fark ederse sadece kılıçta kan izleri var diye üzülmezdi, bir ağabeyden ziyade onu bir baba olarak görmeye başladığı kız, birisini canına kıydığı gerçeğini hoş karşılamayacaktı.  Belki de hiç affetmezdi bunu.

VaroluşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin