KEREM (6)
Kerem askerleri gördüğünde aklına hemen askerlikten nasıl tüydüğü gelmişti. Kendisini şişko biri olarak görmüyordu çoğu kişinin iddiasına rağmen. Ama askerlik pek ona göre değildi, orada sağlığını koruyamayacağını düşünüyordu. Askerlik öncesi yoklamaya gitmeden evvel de eczanenin birinden çaldığı insülin iğnesini saplayıvermiş ve kendisini şeker hastası gibi göstermeyi başarmıştı.
Askerlerin burada olması aklına Reis'i getirmişti. Acaba askerler onun bulunduğu bölgeye de ulaşmışlar mıydı? Bu durumda Reis'in tepkisinin ne olacağını merak ediyordu. Öyle bir durum söz konusu olursa Reis'in ona verdiği son talimatın da bir kıymeti kalmazdı herhalde. Zaten bu gruptan ayrılmaya da niyetli olmadığından o son talimata istemeden de
olsa uymuş olacaktı. Reis'in eşinin durumunu düşündü, acaba ilaçlar işe yaradı mı, Reis ameliyattan başarıyla kurtulabildi mi diye sorarken belki de bunlara yanıt bulamayacağını fark etti. Bir daha yolları kesişmeyebilirdi. Bu zamana kadar başlarına gelen olaylar sebebiyle hiç bu konuyu derinlemesine düşünememişti ama boş yere Reis'i dert ediyor olabilirdi, artık o geçmişte kalmış bir anıydı sadece.
Askerler tekerleği değiştirmek için uğraşmaya devam ederlerken Poyraz grubunu bir köşeye almıştı ve birlikte sıradaki hareketlerini tartışıyorlardı. Poyraz ordunun üs kurduğu yere gitmek konusunda hevesliydi ve bunun en mantıklı hareket olacağını düşünüyordu. Bu zamana kadar eski dünya için umudu yoktu. Bir daha ülkesinin bayrağını bile göremeyeceğini düşünüyordu. Ama hala içinde yer aldığı toprakların bayrağı bir yerde dalgalanmaya devam ediyordu ve bunu düşünmek bile umudunu yeşertiyordu gitgide.
"İşlerin bu kadar çabuk düzelmeye başlamasını beklemiyordum açıkçası, ama bu iyiye işaret sanırım," dedi Yiğit. Bazen eski zamanları özlüyordu, devletin kendisiyle alıp veremediği yoktu ama devletin yöneticileriyle kafa yapısı pek uyuşmuyordu: o da bir şekilde protesto gösterilerinin ortasına atmış bulurdu kendini. Bu konuda dersini aldığı söylenemezdi. Hayat yine eski düzenine geri dönse bile o eylemcilerin arasında olmaya devam edecekti, bu onun yaşam tarzı olmuştu artık.
Kerem, Yiğit gibi gençleri pek anlamazdı. Sanki seslerinin duyulacağını, bir işe yarayacağını sanıyorlardı yaptıkları eylemle. Ne gereği vardı sanki, sonuçta herkesin zamanı bitecek ve yerine yeni birisi gelecekti. O sadece kim baştaysa onunla anlaşma taraftarıydı, rahatça yaşamanın birinci kuralı buydu. Şu ana kadar Reis'in kurallarına göre yaşamayı seçmiş ve hayatta kalmayı da becermişti. Adamın kılıcıyla yapabildiklerine tanık olduktan sonra ise Poyraz'ın peşine takılmayı ve gerekirse Reis'in tarafında yer almamayı düşünür olmuştu.
Poyraz'ın bakışları ona dönüktü. Yiğit görüşünü bildirdiğine göre ondan da bir şey söylemesini bekliyor olmalıydı. Konu hakkında üç beş bir şey söylemesinin iyi olacağını düşündü: "En azından gidip görelim, ama çok da güvenmeyin derim. Sonuçta bu gidip göreceğimiz üçüncü yer olacak, faşist bir lider ile dindar bir adamın yönetiminden memnun kalmadınız, askeri bir düzenin içinde daha mı iyi olacak sanıyorsunuz?"
Berk bir şey söylememeyi tercih etmişti. Yeliz zaten konuşulan şeyleri anlamıyordu. Poyraz ise Kerem'in son söylediklerine takılı kalmıştı. Yiğit de Kerem'e hak vermiyor değildi, ama onun kadar da olumsuz düşünmüyordu.
O esnada askerlerden konuşmayı seveni onların yanına gelmişti. Alnındaki teri silerken hep suratına toprak bulaşmıştı. Dudaklarına yapışan toprakları tükürerek gidebileceklerinin haberini verdi. Yüzündeki şapşal gülümseme toprak içinde kalmış suratını daha da komik bir hale büründürüyordu.
Poyraz gitmeye hazır durumdaki askeri araca dikkatlice baktı ve iyice düşündü. Bunu yapmak zorundalardı. Bu seçeneği iyi değerlendirmeleri gerekiyordu. Ancak bir vatan toprağı altında bir araya gelirlerse umut edebilirlerdi her şeyin düzelebileceğini, bir bayrağın gücünü kimse yadsıyamazdı. Bu sefer küçük kız için güvenli bir yer bulduğunu düşünüyordu ve içi çok rahattı. Belki oraya vardıklarında gözlerini huzur içinde kapatabilirdi artık.
"Gidelim o halde," dedi diğerlerine ve askeri araca bindiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Varoluş
Science FictionMacera, gerilim ve beklenmedik sürprizlerle bezeli bir hikayenin derinliklerine girmeye hazır olun. Türkiye'de pek fazla görülmeyen yerli post-apokaliptik romanlara olan açlığınızı bastıracak ve gerçekte dünyamızda böylesi bir felaket olduğunda nele...