Poyraz (2)

7.6K 335 17
                                    

POYRAZ (2)

            Yakaladığı kurbağaları pişirdiği ufak mağarasına geri dönmüştü. Sırt çantasına koyduğu kesik kafa haricinde tüm eşyalarını buraya bırakmıştı, en çok kullandığı ve yanından hiç ayırmadığı katanası da dâhil olmak üzere. Katanayı eline aldığında kendisini daha güvende hissettiğini fark etti. Bu keskin silahı, şimdi tek ailesi olarak gördüğü küçük kızın evinde bulmuştu, babası bu tarz şeylere meraklı koleksiyoncu birisiydi ve Poyraz da bu silahı almak yanlış olmaz diye düşünmüştü. Sonuçta kızın ailesinin cesetleri ulaşılmaz bir şekilde bir çukurun dibindeydi ve artık küçük kız Poyraz’ın sorumluluğundaydı.

            Hala katanada kan izleri duruyordu, o kadar silmesine rağmen. Öfkeyle keskin silahı mağaranın duvarlarına vurmaya başladı ve bir umutla kan izlerinin gitmesi için çabaladı son bir defa. Yapması gerekeni yapmıştı ve bundan hiç pişmanlık duymayacaktı. Yine de katanayı kaldırıp öldürdüğü adamın kafasının yere düştüğü an neden sürekli aklına gelip taciz etmeye devam ediyordu anlam veremiyordu. Vicdan olamazdı, artık bu hayatta buna yer yoktu.

            Kesik kafayı teslim ettiği arkadaşının korkudan bir karşılık veremeyeceğini ve hemen ardından Reis dedikleri adama tehdit mesajlarını ulaştırmak için motosikletine bineceğini tahmin etmişti. Tam arzu ettiği şekilde olmuştu olaylar. Böylece eşyalarını geçici bir süreliğine bıraktığı mağaraya geri dönebilmiş ve uzun zamandır ertelediği dinlenme sürecine girebilmişti. Tabii bedeni isyan bayrağını çekmişti ve onu pek uyutmamıştı.

            Birkaç saatin ardından mağaradan çıkmış ve aynı yolu geri yürümüştü. Motosiklet izlerini takip ederek Reis’in hâkimiyet kurduğu şehri bulmayı planlıyordu. Girişin zor olacağını tahmin ediyordu. Her tarafa gözcüler yerleştirildiğini ve kızın da korunaklı bir yerde tutulduğunu biliyordu ama başka bir planı yoktu. Tek başınaydı ve bu işi tek başına halletmek zorundaydı.

            Motosiklet izlerini taze bir şekilde buluvermişti. Bu çatlak yollarda çalışan tek aracın çıkarttığı tekerlek izlerini artık bu konuda profesyonel hale geldiğinden, takip etmesi pek sorun olmayacaktı.

            Kulağına gelen sesin gerçek olmadığına bir süre kendini inandırmayı başarsa da sonunda merak üstün geldi ve sesin geldiği tarafa doğru yürümeye başladı. Melodi ona tanıdık gelmiyordu, son dönem şarkılarına hiç hâkim olamamıştı. Zaten tür olarak da pek dinlemediği bir müzikti. Yine da gitar sesini ayırt etmeyi başarmıştı. Gençliğinde bir dönem öğrenmeyi denemişti ama zaten kız arkadaşı vardı ve gitar çalmanın bir gereği yoktu. Bu yüzden de hevesi kısa sürmüştü.

            Gerçekten de terk edilmiş şehirde kendi kendine gitar çalıp şarkı söyleyen bir genç duruyordu karşısında. Hippi gibi bir görüntüsü vardı. Tüm kuralları reddetmiş bir akımın temsilcisi olan bu genç, yeni düzeni de belli ki pek umursamıyordu.

            “Bu ıssız şehirde müzik de yalnızlık hissi uyandırıyor.”

            Poyraz yorumunu yaparken başta bunu sesli söylediğini fark etmemişti. Yalnız geçirdiği günlerde hep içinden konuşmuştu ve sesinin çıktığını bile unuttuğu oluyordu çoğu zaman.

            Duyduğu yorum üzerine çalmayı bırakan genç gülümseyerek karşılık verdi ve ayağa kalktı. Saygıda kusur etmeyerek elini uzattı.

            “Gitarım benim tek dostum ve o yanımda olduğu müddetçe kendimi pek yalnız görmüyorum.”

            Poyraz gülümsemeye aynen karşılık verdi ve uzatılan eli sıktı. Birden kendisini eski dünyada sandı ve bir kâbustan uyanmış gibi hissetti. Ama başını yukarı kaldırdığında yine o simsiyah bulutlarla kaplı gökyüzünün aynen durduğunu gördü acı bir şekilde.

            “Yukarıya bakma, tek getirisi huzursuzluk oluyor,” diye yorum yaptı genç.

            “Gitarın dışında gerçekten de bir dostun yok mu? Yalnız mı dolaşıyorsun?” diye sordu merakla Poyraz. Bu genç ilgisini çekmişti, hoş bu vakte kadar ondan başka pek ilginç insan da görmemişti.

            “Benim gibilerin pek sevilmediği bir toplumun içindeydim ve söylediğim her şeyden rahatsız olduklarının da farkındaydım. Yine de sesimi çıkartmayı sürdürdüm ve sonunda beni uzaklaştırdılar. Bir hafta yetecek gıda ve elime tutuşturdukları can dostum gitarım ile beni yolladılar, bir daha gelmememi rica ettiler. Tabii bu rica aslında tehdit de olabilir, o zamanlar pek umursamamıştım.”

            Poyraz, gencin anlattıklarına üzülmesi gerektiğini biliyordu ama genç o kadar umursamaz bir tavırla anlatıyordu ki gülmemek için kendisini zor tuttuğunu fark etmişti. 

            “Bence pek ricada bulunmamışlardır. Araya küfür bile sıkıştırmış olabilirler,” diye belirtti Poyraz dayanamayarak.

            “O da olabilir. Kulağımı kötü sözlere kapadığımdan duymamış olmam doğal dostum,” diye karşılık verdi yoruma pek kırılmayan genç.

            “Peki, şimdi nereye gidiyorsun böyle?”

            “Belli bir rotam yok aslında. Senin var mı?”

            “Var aslında. Sorumluluğum altında olan küçük bir kızı kaçırıldığı yerden kurtarmak için yollardayım.”

            Genç şaşırmıştı. Gitarını sıkıca tutarak can dostundan destek alıyordu. Sözlerini söylerken de gitarını sıkıca tutmaya devam etti:

“Yardım lazım mı?”

            Poyraz bu yardımı memnuniyetle kabul edebilirdi, ama bu genci barbar bir kavimden çıkmış gibi bir topluluğun içerisine sokamazdı. Buna hakkı yoktu. Yine de kimseyi geri çeviremezdi. Hem karşısındaki gencin de hayır yanıtını kabul etmeyeceğini tahmin ediyordu.

            “Yardım fena olmazdı. Gitar çalmak dışında ne tarz yeteneklerin var? Hayatta kalmak üzerine işine yarayan birkaç yeteneğin varsa iyi olurdu.”

            “Bir bakayım, hangi yeteneklerim işine yarar; hızlı koşarım, bak bu konuda ciddiyim. Her türlü aracı kullanabilirim, ama bugünlerde herkes benzer bir yeteneğe sahip zaten. Senin de bu yaşlı duruşuna rağmen -kusura bakma ama öyle- istesen uçak bile kullanabileceğine eminim. Ondan sonra ne vardı? Pekiyi yemek yapamam ama iyi kokteyl hazırlarım. Turtalarım da meşhurdur. Bir gün istersen yaparım. Hatta küçük kızı kurtardığında kutlama yaparız. Her neyse, başka ne diyebilirim? Anahtarları pek sevmem. İnsan her yere girebilmeli, o yüzden de iyi bir kapı açıcı olduğumu söyleyebilirim. Yeterli mi?”

            Poyraz kafasında anlatılanları tarttı ve olumlu anlamda başını salladı:

“Gayet yeterli, dostum.”

            “O halde dostum haricinde kullanabileceğimiz isimlerimizi de söyleyelim birbirimize. Benim adım Yiğit.”

            “Memnun oldum Yiğit. Benim adım da Poyraz.”

            “Kurtaracağımız küçük kızın adı ne peki?”

            Soruya yanıt vermeden önce bir süre durdu Poyraz. Bahsi geçince küçük kızla ilk tanıştıkları an aklına gelmişti. Kız ona merakla adını sormuştu ve o tereddüt etmişti. Bu yenidünyada eski kimliğini ardında bırakmayı istemişti, o yüzden de o esnada yüzüne vuran sert esen rüzgârlardan ilham alarak kıza Poyraz ismini söylemişti. Küçük kız ise hiç düşünmeden kendi adını söyleyerek karşılık vermişti.

            “O meleğin adı Yeliz.” 

VaroluşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin