MELTEM (4)
Eşi tahmin ettiği gibi odasındaydı. Pencereden dışarıya bakıyordu. İdam cezasının uygulandığı yaşlı adamın cesedi sürüklenerek gömüleceği alana götürülüyordu. Bir yandan da ortalığa saçılmış olan kan temizleniyordu. Reis izlediği manzaradan pek etkilenmemiş gibiydi. Hayal âlemine dalmış bir şekilde kim bilir neler düşünüyordu ki eşinin geldiğini anlamamıştı bile.
"Gökçen," diye seslendi, eşi başta kendisine seslenildiğinin farkına varamamıştı. Reis ismini öyle benimsemiş olmalıydı ki kendi adını unutmaya başlamıştı. Birbirlerine pek isimleriyle seslenmezler, daha çok yaşam kaynağım başta olmak üzere sevgi sözcükleriyle seslenirlerdi. Ama şu anda eşine karşı bu tür hitaplar kullanmak istemiyordu. Öncelikle eski sevdiği adamın geri dönmesi lazımdı.
"Reis," dedi bu sefer Meltem ve eşi bunu duydu, arkasını dönünce de şaşkın gözleri ilk fark edilebilen detaylardan biriydi. Eşinin ona bu şekilde seslenmesinin şaşkınlığı altındaydı.
"Hayırdır hayatım," dedi bozuntuya vermeden Reis. Meltem'in karanlıkta arkasında duran şeyi daha görememişti.
"Sana bir şey göstermek istedim," dedi Meltem gizemli bir şekilde, gösterdiği tekerlekli sandalyede oturan yaşlı bir kadındı. Reis o kadını tanıyordu, idam cezası verdiği kasabın sakat eşiydi.
"Vicdan yaptırmaksa niyetin, buna gerek yok. O kadının bir suçu yok, ona bakacağız biz. Merak etme sen," dedi soğuk bir ses tonuyla ve: "Başka bir şey yoksa yalnız kalmak istiyorum," dedi arkasına dönerek.
"Sana hala inanamıyorum. Kadının yüzüne bile bakamıyorsun," diye bağırdı Meltem. "Aslında itiraf edemiyorsun kendine korktuğunu. Yaptığın şeyden dolayı korkuyorsun. Bari bunu bana itiraf et!"
Reis'in alnında ortaya çıkan damarları görebiliyordu, yine de karşısındaki adamın öfkesini görmezlikten gelecekti. O onun sevgi dolu eşiydi, o adamı geri getirebileceğini düşünüyordu.
"Tekrardan dön ve o kadına bak," diye ısrar etti Meltem ve adamı sarsmaya başladı. Adam inatçı bir şekilde pencereden bakmaya devam ediyordu. Arkasını dönmemeye kararlıydı. Sakat kadın ise durumu idrak edip etmediği belirsiz boş gözlerle bakıyordu. Meltem o kadına her baktığında içi parçalanıyordu.
"Bana da mı bakmaktan korkuyorsun! Sana dedim ki..."
Bu kadar sert ve ağır bir tokat beklemiyordu. Kulaklarının bir an için sağır olduğundan endişe duymuştu. Zaten hassas bir burnu vardı, en ufak bir darbede kanardı. Bu kadar ağır darbe karşısında dayanamayan burnundan şelale gibi kanlar dökülmeye başlamıştı yere. Reis yaptığına anında pişman olmuştu, eşinin bu hassas durumunu unutmuştu bir an için. Kadının asıl canını yakan şey burnunun kanamasından duyduğu acı değildi, o sevdiği eşinin öldüğünü ve karşısındaki adamın artık başka biri olduğunu fark etmişti. Bu acı gerçek karşısında burnunun kanamasını umursamadan odadan büyük bir hızla, kaçarcasına çıktı.
Arkasından "Özür dilerim," diye eşinin haykırışlarını duyabiliyordu, ama her şey için çok geçti. Sırf eşinin nasıl böylesine acımasız birine dönüştüğünü görebilmek için mi tekrardan gözlerini açmıştı, bu nasıl bir cezaydı böyle? Bu düşünceler onun yüreğini iyice yaralarken gözü hiçbir şeyi görmüyordu, koridorlar boyunca koşmaya devam etti. Ta ki ayakları onu çatıya çıkan merdivenlere yönlendirene kadar da hiç durmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Varoluş
Science FictionMacera, gerilim ve beklenmedik sürprizlerle bezeli bir hikayenin derinliklerine girmeye hazır olun. Türkiye'de pek fazla görülmeyen yerli post-apokaliptik romanlara olan açlığınızı bastıracak ve gerçekte dünyamızda böylesi bir felaket olduğunda nele...