Gökçen (12)

1.5K 113 13
                                    

GÖKÇEN (12)

Eşini kurtarmak için küçük bir kızı kaçırmak zorunda kalmıştı ve şimdi o kızı tuttuğu odada eşi hapisti. Birden her şey nasıl tepetaklak olmuştu böyle? Bazen her şeyin eskisi gibi olmasını dilerdi, ama sonra o zamanlar ne kadar zayıf olduğunu ve sürekli haksızlığa uğradığını hatırlatırdı kendisine. Babasına bile karşı çıkamamıştı çocukluğu ve gençliği boyunca, daha sonra da patronu tarafından sürekli azarlanmış ve hiçbir zaman ona da karşı çıkamamıştı. İşini çok severdi hâlbuki, para işlerinden anlardı ve sırf bu yüzden de patronu onun görünüşünden rahatsız olmasına rağmen işten çıkartamazdı. O da işten çıkartmak yerine onu sürekli eleştirerek, aynı babasının yaptığı gibi hayatını zehir ederek cezalandırırdı. Ama eve gittiği zaman her şey biterdi, eşinin yanında huzurlu olurdu. Onunla yaptıkları pazar günü kahvaltıları her şeye değerdi, o zamanların hatırına katlanmıştı tüm bu işkenceye. Ama artık hepsi geçmişte kalmıştı, eski ezik kimliğine geri dönmeyecekti. Bu konumdayken geçmişin tekrar onu bulmasına izin veremezdi. Bu topraklar onun olmuştu ve burada istediği şekilde hükmedebiliyordu, herkes onun isteklerini yerine getiriyordu, o da karşılığında insanlara ölüm korkusu olmadan yaşayabilecekleri bir ortam sunuyordu.

Eşinin içmesi için su bardağını nazikçe uzatırken onun hala âşık olduğu kadın olduğunu düşünüyordu. Meltem uzatılan suyu inat etmeden içiyordu. Pes etmişti anlaşılan, onun otoritesini kabullenmişti. Ama yüzünden ruhu çekilmiş gibi bakıyordu. Ne konuşuyor ne de doğru dürüst hareket ediyordu. Ağzında biriktirdiği birkaç damla suyla kuru dudaklarını iyice ıslattı.

"Doktoru öldürdün mü?" diye sordu korkarak Meltem. Eşinin yüzüne bile bakmıyordu. Artık kendisine de bir şey yapabileceğinden endişe duyuyordu.

"O kadar da acımasız değilim hayatım. Unutma, doktora ihtiyacımız var," diye yanıt verdi Reis. Meltem acıyla güldü, doktorun hayatta kalma nedeni kendisiydi. Sağlığı yine bozulabilirdi ve ilaçları azaldıkça da bozulacağı belliydi. Doktor bu yüzden yaşamak zorundaydı, Reis'in merhametinden dolayı değil.

Reis bardağı aldıktan sonra odanın çıkışına doğru yürüdü. Adamın odadan çıkacağını anlayan Meltem hemen telaşla sordu: "Beni daha ne kadar burada tutacaksın?"

Reis ona döndüğündeyse zoraki bir gülümsemeyle: "Yaşam kaynağım" diye ekledi, bir umut bunun eşine geçmiş yaşamını hatırlatacağını düşünmüştü.

"Bana güvenmiyorsun. Ama önemli değil, en sonunda aklın başına gelecek. O vakte kadar da burada kalacaksın," dedi merhametsiz bir ses tonuyla Reis ve ne gülümsemesine bir karşılık verdi ne de eşinin ona hitap şeklinden etkilendiğine dair bir belirti gösterdi. Odasından çıkarken de kapıyı bilerek sertçe kapattı.

Koridordan geçerken adamları saygıyla eğiliyordu. Artık ona hizmet eden kimse kalmamıştı, hepsini öldürmüştü küçük isyanları sırasında. Kendilerini görünüş olarak Reis'e benzeten adamları da onun askerleriydi, onları hizmetkâr olarak kullanmaya niyeti yoktu, bunu kendilerine bir hakaret olarak algılayabileceklerini düşünmüştü. Onların sadakatine daha çok ihtiyacı vardı, banyosunu kendisi yapıverirdi.

Odasına gittiğinde yine tek bir mum ışığının yandığını gördü ama bir değişiklik vardı. Mum paslı aynasının yanında değildi, pencerenin kenarına konmuş bir sehpanın üzerindeydi. İki koltuk da sehpanın iki tarafına yerleştirilmişti. Birisi koltuklardan birine oturmuş, onu bekliyordu.

Karanlıktan yüzünü çıkarttığında koltukta oturan kişinin Poyraz olduğunu gördü. Poyraz ruhsuz bir şekilde ona bakıyordu. Katanası hala yanında duruyordu. Acıyla protezine baktı ve kolunun alev alev yanmaya başladığını hissetti. Poyraz istediği etkiyi yarattığını fark edince onu boştaki koltuğa davet etti ve sakin bir şekilde: "Otur lütfen. Sadece konuşmak istiyorum seninle," dedi.

VaroluşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin