Gökçen (7)

2.8K 163 8
                                    

Başlangıç Notu: Bu bölümdeki olaylar Kerem (1), Gökçen (5), Meltem (2) ve Gökçen (6) bölümleriyle bağlantılıdır.

GÖKÇEN (7)

Arkasında hizmetkârlar yerlere kadar eğilmiş bir halde onları takip ediyorlardı. Elindeki gücü kaybetmeye niyeti olmayan Reis'in yüzü artık hiç gülmüyordu liderlik ettiği topluluktaki insanlara karşı. Meltem'e baktı. Yüzündeki şaşkınlığı görebiliyordu. Uyandığında eşini bu şekilde görmeyi hiç beklemiyordu. En son işler bu şekilde işlemiyordu. Çoğunluğun söz sahibi olduğu, sözde demokratik bir şekilde idare ediyorlardı kendilerini, Gökçen'in de liderlikte hiç gözü yoktu. Eşinin sağlığıyla ilgileniyordu sadece, ama bir süre sonra bu sözde demokrasi daha çok soruna neden olmaya başlamıştı. İnsanlar kavga ediyorlar, bulduklarını paylaşmakta bile zorluk çekiyorlardı.

On sekiz yaşını anca doldurmuş bir gencin kendisinden en az beş yaş küçük bir çocuktan çantasında ne var ne yok aldığına şahit olduğu günü hatırlıyordu. O genci suçüstü yakalamış olmasına rağmen, yok gencin kendisini savunması lazım, yok yasalar şu şekilde yapmamızı gösteriyor gibi hukuksal saçmalıkların arasında genç kaçmanın bir yolunu bulmuştu ve yakalanmasına neden olan çocuğu öldürüp, çantasını da alıp kaçmıştı.

O gün belediye binasının önünde insanları topladığını hatırlıyordu ve artık demokrasinin bu yenidünyada işe yaramayan bir yönetim şekli olduğunu iddia etmişti. Ne zaman adamın biri onun sözlerini yarım kesmişti ve onun cahil bir insan olduğunu belirterek ezmeye kalkmıştı, işte o zaman bu işin tatlılıkla olmayacağını da fark etti. Zaten sürekli atkuyruğu saçı yüzünden kavga ettiği patronunu da hatırlatan bu adamdan hiç hoşlanmamıştı. O da yerden aldığı kürekle adamın kafasına vurdu ve ardından da öldüğüne emin olana kadar vurmaya devam etti. Kendisini Reis ilan ettiği gün o gündü.

Herkesin çevresinde toplandığını görebiliyordu. Silah sesleri insanları korkutmuş olmalıydı, dahası bir kolunun koptuğu da dedikodu şeklinde yayılmıştır çoktan diye tahmin ediyordu. Onlara bir açıklama yapması gerektiğini biliyordu. Eşine baktı, sıcak gülümsemesi hala yüzündeydi. Şaşkın bakışlarına rağmen eskiden olduğu gibi ne olursa olsun eşinin onun yanında olacağına emindi.

"Sizden saklayamam nasılsa... Evet, artık sakat bir Reis'im," diye açıkladı durumunu ve durumundan utanmadığını ispatlarcasına protezini gösterdi.

"Bunu yapanlar maalesef kaçtı. Geri dönmezler diye tahmin ediyorum. Yine de bundan sonra sınırlarımızı daha iyi korumalıyız ve daha çok kişi bu konuda katılım göstermeli."

Konuşmasının arasında birinin insanları iterek ona doğru yaklaşmakta olduğunu fark etti. Kişiyi tanımıştı, yakın zamanda ölen gencin babasıydı. Burada kasaplık yapıyordu, önemli bir konumdaydı.

"Başınız sağ olsun Zeynel Bey. Çocuğunuz bana sadık biriydi. Onu hiç unutmayacağız. Durumları siz de duydunuz, keşke daha önce sizi görmeye gelebilseydim."

O her ne kadar üzüntülerini dile getiriyor olsa da Zeynel'in pek dinlemediği belliydi. Cebinden tabanca çıkartmış olmasına da pek şaşırmamıştı.

"Sen oğlumu öldürdün... O yanmadı, buna inanmıyorum. Onu sen öldürdün!" diye haykırdı yaşlı adam ve titreyen eliyle tabancasını Reis'e doğrulttu. Ailesine haber vermesi ve nasıl öldüğünü anlatmaması yönünde Kerem'e talimat vermişti Reis, anladığı kadarıyla Kerem gencin yanarak öldüğü şeklinde bir yalan söylemişti.

"Oğlunuz cesurca öldü, inanın bana. Bunu yapmayı istemiyorsunuz aslında, bakmanız gereken başka insanlar var."

Tüm adamları tetikte duruyordu ama Zeynel elindeki tabancayı direk Reis'in alnına yakın tutuyordu, o nedenle kimse cesurca bir hamlede bulunamıyordu. Hem herkesin tanıdığı ve sevdiği bir adamdı, Reis bir şey demeden bu yaşlı adama kimse saldırmak istemiyordu.

"Sen bir yalancısın!" diye kükredi Zeynel ve tabancasını kararlılıkla Reis'e doğru tutmaya devam etti. Bu sefer Meltem devreye girdi ve adamı sakinleştirmeye çalıştı: "Ben yeni uyandım, gerçekte neler olduğunu bilemem ama size tüm kalbimle yemin edebilirim ki kocam asla kimseye zarar vermez."

"Kocanızı tanımıyorsunuz bile. O büyük Reis, bu acımasız dünyada nasıl hayatta kalınması gerektiğini bize gösteren kişi," dedi Zeynel kadına küçümseyici bir bakış atarak.

"Bu dünyaya adapte olması gerekiyordu, eminim bazı kararları onu sert ve acımasız biri haline dönüştürmüştür. Ama size liderlik ediyor, elbette bazen o da hata yapabilir. Ama bilerek kimseye zarar verdiğine inanmamı bekleme."

Reis, eşini geriye doğru ittirdi yumuşak bir şekilde, onun daha fazla karışmasını istemiyordu. Eşinin arkasına sığınmış gibi olmaması gerekiyordu bu saatten sonra. Zaten sakat olması sorundu, bir de eşinin sürekli onu savunması daha kötü etki yaratacaktı.

"Beni vursan ne değişecek sanki? Vur da görelim!" diye adamın üzerine yürüdü Reis. Meltem endişeyle onu durdurmaya çalıştı ama Reis: "Daha fazla karışma!" diye uyardı onu. Gözlerinde görmüş olduğu bir şey kadının yutkunmasına neden olmuştu ve dediği gibi karışmadı daha fazla.

Zeynel yaptığı şeyi sorgularken bulmuştu kendini ve yavaşça tabancasını yere indirmeye başladı. Reis bunu yapacağını biliyordu zaten. Adama acıyordu, oğlunu kaybetmiş ve naaşını bile görememişti. Adamın neden böyle davrandığı ortadaydı. Ama merhamet edebileceği bir dönemde değildi artık, ne kadar acımasız olursa olsun insanları yönetebilmesi için kendisinden çekinmelerini sağlamalıydı ve bir daha kimse bu şekilde ona tabanca doğrultacak kadar cesaret bulamamalıydı. En yakınında Alper olduğunu gördü. Kesik kafayı getiren de oydu. Güvenilir bir adamdı ve söylenen neyse yapardı. O yüzden emri ona verdi.

"Onu bağla."

Meltem itiraz eder gibi olmuştu ama Reis parmağını dudaklarına götürüp sus işareti yaptı sertçe hemen ve arkalarında hizmetkârları yürümeye devam etti. O yürüdükçe önünde kim varsa hemen korkudan kenara çekiliyordu. Bu da ona daha çok cesaret veriyordu.

"Ona ne yapacaksın?" diye sordu Meltem ona yetiştiği zaman.

"Bu yaptığı suikast girişimiydi ve bunu cezasız bırakamam" diye yanıt verdi kuru bir ses tonuyla Reis.

VaroluşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin