Yeliz (5)

1.6K 126 12
                                    

YELİZ (5)

Şiiri duyduğu zaman Yeliz'in gözleri dolmaya başlamıştı. Fısıltıyla: "Atlılar atlılar kızıl atlılar, atları rüzgâr kanatlılar!" dedi, annesi eşinin gözlerine bakarak bu şiiri okurdu. Aralarında anısı olan bir şiirdi. Yeliz birden annesini babasını bir daha göremeyeceğini hatırladı ve onları özlediğini fark etti. Yanmış fotoğrafı cebinden çıkardı ve onu avucunun içinde sıkarak burnuna kadar getirdi. Kokladı, kokladı onların kokusunu içine çekeceği umuduyla, ama olmadı. Annesinin banyo yaptıktan sonra hoşuna giden kokusunu duyamıyordu, babasının çalışma masasında yayılmış olan kâğıtlarının kokusu gelmiyordu bir türlü burnuna. Onları çok özlüyor, ikisini de şimdi görmek ve sarılmak istiyordu. Birden yanında oturan Berk'e sıkıca sarıldı ve: "Siz de beni bırakmayacaksınız değil mi? Bu dünyada sizden başka kimsem yok benim," dedi ağlayarak.

Berk ne diyeceğini bilememişti, kızın sarılmasına karşılık vermekten başka. Herkes Yiğit'e odaklandığından kimse küçük kızın ağladığını fark etmemişti, zaten o kadar sessiz bir ağlayıştı ki bu, Berk bile kız ona sarılmasa fark edemezdi. Poyraz komutan ile bir şeyler konuşuyordu. Yeliz'in ağladığını o da görmemişti.

"Senin yanındayız, hepimiz senin aileniz artık," diye avuttu Berk kızı ve kız ona sarılarak ağlamaya devam etti.

Yeliz derin bir nefes aldı ve yüzünü sildi masadaki mendille. Kendini daha iyi hissediyordu, ağlamak iyi gelmişti. İçinde biriktirdiği bir şeydi bu, hayatta kalmaya o kadar odaklanmıştı ki hiç durup düşünememişti kaybettiklerini. Şimdi idrak etmeye başlamıştı ailesinin kaybını. Poyraz ona elinden geldiğince bir baba figürü olmuştu ve bundan sonra da öyle olacaktı, bu yüzden ilk zamanlarda bu gerçeğe tutunmuştu ama bir süre sonra içte kanayan yara hissediliyordu. O acı hep orada kalacak ve arada bir kendini hatırlatacaktı. Yeliz de bu acının karşısında kendine gelmenin en iyi yolu olarak ağlamayı görecekti.

Komutan en sonunda küçük kız ile sohbet etmenin vakti geldiğini düşünmüştü. Küçük kızın artık ağladığına dair bir emare kalmamıştı yüzünde. Komutan gitar sesinin kesilmesinin ardından: "Eh, küçük hanımefendi. Sesini duymak için ne yapmamız gerekiyor? O tatlı sesini esirgeme bizden," diye takıldı. Yeliz komutana gülümseyerek: "Ne anlatmamı istersiniz?" diye sordu. Yaşına rağmen oldukça olgun tavırlar sergileyen kız komutanı şaşırtıyordu. Gülerek: "Hemen sorunu sor diyorsun yani, gerçekten de dişli çıktın sen. Düşman olan senden korkar, tabii akıllıysa," dedi komutan hemen.

Daha sonra küçük kızı pek sıkmak istemeyen komutan, Berk'e dönerek konuştu: "Bari sen anlat delikanlı, hanımefendinin pek konuşacağı yok anlaşılan."

"Hayatta kaldığım için çok mutluyum efendim. Diyecek pek bir şey aklıma gelmiyor."

"Peki ailen ya da kız arkadaşın var mı ulaşmamızı istediğin?" diye sordu komutan samimi bir ses tonuyla.

Yeliz bunu demesi garip olmaz herhalde diye atıldı: "O bana anlatmıştı. Kızları değil, erkekleri öpmekten hoşlanıyor."

Berk'in yanaklarına baktığında aniden meydana gelen kırmızılıktan ne kadar utanmış olduğunu gördü. Berk masada durmak istemedi ve hemen oradan uzaklaştı. Askerlerin bazıları aralarında kıkırdamaya başlamışlardı. Yiğit tekrar gitarını eline almış, bir şeyler çalsam mı diye düşünüyordu konuyu dağıtmak için. Kerem ise horuldamaya başlamıştı yanı başında gitarın tıngırdaması kesildikten sonra. Yeliz söylediği şeyin yanlış bir şey olmadığını düşünmüştü ama yanılmıştı, bir kadına baktığında onda onu çeken bir şey hissetmediğini anlatmıştı. Bir erkek ise ona daha çekici geliyordu.

Berk'in uzaklaştığını gören Poyraz, komutandan izin isteyip masadan kalktı. Onunla konuşmaya gideceğini anlayan Yeliz, Poyraz'a: "Artık yanımda olmayacak mı?" diye sordu. Poyraz hemen: "Öyle şey olur mu prenses? Berk seni çok seviyor," diye rahatlattı onu ve Berk'i kaybolmadan evvel yakalamak için hızla peşinden gitti.

VaroluşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin