"Doğada bir denge vardır: iyi ve kötü, gölge ve ışık, savaş ve barış, asit ve baz, kadın ve erkek, köle ve kral. Her şey birbirini tamamlamak üzere vardır ve birinin yoğunluğu arttıkça hemen diğeri harekete geçer dengeyi tekrar bulana kadar.
Bu yüzdendir ki iyi bir adamı iyi bir adam haline getiren şey aslında kötü bir adamın varlığıdır, sırf bu yüzden dünyada asla barış olmaz çünkü barışı barış haline getiren şey başka bir yerde savaşın varlığını sürdürmesidir. Ya da gölgeyi var eden şey ışığın oraya ulaşamamasıdır, ikisi de var olmaları için birbirlerine ihtiyaç duyarlar.
Özgürlüğü anlamlı kılan şey nedir peki? Bir kral yeterince baskı kurduğunda köleler ayaklanır, ondan öncesinde özgür olmak akıllarına bile gelmez. Köleler özgür olma düşüncesiyle onu var ederler, yoksa herkesin özgür olduğu bir ortamda özgürlükten bahsedilemez çünkü özgürlüğün değerini bilemez kimse. Bu da bir dengedir işte, birbirlerini var etmek için iki zıt kutba ihtiyaç vardır.
Peki, bendeki iyi taraf ile kötü tarafın dengesini ne koruyacaktı? Küçük kıza baktığımda iyi olmam gerektiğini kendime anımsatıyordum ama elimdeki kılıç bana başka türlü bir yol sunuyordu. O yolun ne olduğunu görebiliyordum, önümde bir örnek vardı. O kişinin de benden bir farkı yoktu. Bize gösterdiği kötülüğe rağmen aslında iyilik yapmaya çalışıyordu bir yandan da. Benim iyi biri olduğumu söyleyecek olan birçok kişiye rağmen, canını aldığım kişilere göre ben dünyanın en kötü adamıysam, onun da aynı şekilde içinde iki kutbun dengesini görebiliyordunuz. Ama ne zaman biri diğerinden daha çok kendini gösterse hemen diğeri atağa geçer, işte benim umudum da buydu: o diğer kutbun kendisini göstermesini sağlamalıydım.
Önümdeki tek seçenek buydu. Denge doğada hep vardı ve herkesin içinde o denge bir şekilde varlığını sürdürüyordu. Buna inanmak zorundaydım, belki de hatalıydım ama o zaman bunu öngörememiştim."
POYRAZ (11)
Reis'in bölgesine yaklaştıklarında her birinin aklında tek bir soru vardı. İçeri nasıl gireceklerdi ve girmeyi başarırlarsa Reis sakince Poyraz'ı dinlemeyi kabul edecek miydi? Poyraz bu yüzden tek başına gitmek istemişti, bu sayede daha rahat içeri sızabilir ve tek yakalayabilirdi. Bu kadar insanla bunu yapmak çok zor olacaktı ve Yeliz'i tehlikeye atmayı hiç istemiyordu.
"Anlattıklarınıza göre bu Reis denilen adamı pek sevdiğimi söyleyemeyeceğim," diye yorumda bulundu Berk. Reis'in kıskacına yakalanmayan sadece o vardı grubun içinde. Dolaylı yoldan Reis'in hayatını etkilediğini ise bilmiyordu. Bir süre lider olarak bellediği serserinin kaçmadan evvel Reis'in hükmünü sürdüğü bölgede yaşadığını Kerem biliyordu sadece ve bu gerçeği Poyraz'a da anlatmıştı serserilerle olan karşılaşmalarının ardından.
"Aklında bize söyleyebileceğin, işimize yarayacağını bildiğin bir şey var mı?" diye sordu Poyraz, Kerem'e. O adamın sır deposu olduğunu biliyordu ve onlara anlatmadığı bir dolu şey olduğunun da farkındaydı. Aralarında Reis'e hala saygı duyan bir tek o vardı, Poyraz saygıdan ziyade adamı anlamaya çalışıyordu yoksa yaptıklarında saygı duyulacak bir şey göremiyordu.
"Var aslında," dedi Kerem, ama cümlesinin devamını getiremedi bir süre. Bunu nasıl söyleyebileceğini düşünüyordu. Ama Poyraz'ın fazla vakti yoktu, Kerem'in omzuna dokunarak: "Seni dinliyoruz" diye belirtti.
"Reis zaten sizleri bekliyor," dedi Kerem birden. Hepsinin yüzlerinde oluşmuş şaşkınlığı görebiliyordu. Bir süre bunun keyfini çıkarttı, ardından anlatmaya devam etti: "Sizi Reis'in yanına götürmek en baştan planımın bir parçasıydı. O ilaçların gerisinin yerini öğrenmem için Reis beni göndermişti, ama inanın ben zaten o bana bu görevi vermeden evvel bavulumu hazırlamıştım ve oradan kaçmanın bir yolunu arıyordum."
Anlattıklarına Poyraz'ın öfkelenmesini beklemişti Kerem, ama kimse bunu bir ihanet olarak görmemişti anlaşılan. Daha çok bunun Kerem'in bir karakter özelliği olduğunu bilecek kadar iyi tanıyorlardı artık onu.
Poyraz adama aşağılar bir gözle bakıyordu ve söylediklerinin onun kalbini yaralamayacağının da farkındaydı, çünkü o da bu gerçeği kabul ediyordu: "Buralara kadar gelmemiz gerekmese zaten Reis'e ilaçları ulaştırmak gibi bir derdin olmayacaktı. Kimin yanında hayatta kalma olasılığın daha fazlaysa onun yanında yer alıyorsun. Sen sadece fırsatçı bir iblissin."
"Bu zamana kadar da hayatta kaldım, demek ki bu işte oldukça başarılıyım," dedi Kerem de gerçekten denilenlere alınmamış bir şekilde.
"O halde bu durumu fırsata çevirebiliriz," diye araya girdi Yiğit hemen parıldayan gözlerle. "Kerem seni içeri sokabilir, adamlarına sadece seni getirdiğini söylemesi yeterli olacaktır."
Şaşırma sırası Kerem'deydi, Yiğit bile onu hainlikle suçlamamış ve hatta bu öğrendikleri bilgiden yola çıkarak bir plan oluşturmuştu. Onları serserilerin elinden kurtardıktan sonra Yiğit artık yoldaşlarını bu şekilde kabul etmeye karar vermişti ve onu hiçbir şekilde yargılamayacaktı. Eski dünyada olsa böyle bir insanı pislik olarak görür ve yanına bile yaklaştırmazdı. Ama bu yenidünyada bu insanlara da ihtiyaç vardı, bunu kabul ediyordu.
Poyraz da bu plana sıcak bakmıştı ve uygulanabilecek bir plan olarak gördüğünü belirtti. Ardından Kerem ile ayrıldıkları zaman grubun geri kalanının güven içinde bekleyebilecekleri bir yer aramaya başladılar. Reis'in bölgesine yaklaşmışlardı, Poyraz yollara konan arabalarla sınırların belirlendiği Reis'in bölgesini görmüştü.
Uzaktan gördüğü manzara kanını dondurmuş ve hemen arkasından gelen Yeliz'in görmemesi için yüzünü kapatmıştı. Berk başta ne olduğunu anlamamış ve o da gördüğü zaman çığlık atmamak için zor tutmuştu kendini. Kerem ise, hala Reis'in yaptıklarına saygı gösterebilir miyim diye sorgulamaya başlamıştı kendisini.
O insanları tanıyordu. Reis'in hizmetkârları olarak bilirdi onları. Kendisi de onların arasındaydı ve şu anda sağ kalan tek kişiydi. Hepsi kurşuna dizilmişler ve ölü bedenleri binalardan sarkıtılmıştı ibret olsun ya da bir daha bölgelerine gelen olursa içeri girmeye çekinsinler diye.
"Bu adam durdurulmalı," dedi hırsla Yiğit ve Poyraz'a baktı. Poyraz da aynı şeyi düşünüyordu. Kerem'e dönüp: "Beni hemen ona götür," dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Varoluş
Science FictionMacera, gerilim ve beklenmedik sürprizlerle bezeli bir hikayenin derinliklerine girmeye hazır olun. Türkiye'de pek fazla görülmeyen yerli post-apokaliptik romanlara olan açlığınızı bastıracak ve gerçekte dünyamızda böylesi bir felaket olduğunda nele...