6- Kırık Heykeller Müzesi

163 16 19
                                    

Y/N: Hikayede geçen ve Yiğit'in yazdığı senaryo şahsıma aittir. Karanlık Dönence'de repliklerini paylaşmıştım, burada da hikayesini paylaşıyorum.

Bölümü yazarken yararlandığım şarkılar:

Gary Jules, Michael Andrews - Mad World
The Neighbourhood - A Little Death
PVRIS - You and I
G-Eazy, Halsey - Him & I
Sofia Karlberg- Smells like teen spirit
Foxes - Scar
The pretty Reckless - Make me wanna die
The Offspring - You're Gonna Go Far, Kid

**

Suna

Gerçeklerden en fazla ne kadar kaçabilirdik? Gözlerimi her yeni sabaha açtığımda kafamın içinde dönüp dolaşan bu soruya artık alışmıştım, hatta onu bir şarkı gibi mırıldanıyor, saçma sapan cevaplar veriyordum.

"Kaçabilirim, istediğim gibi," diye mırıldanarak yataktan kalktığımda evin kapısının açılma sesini duydum. Kendi etrafımda dönerek sağ ayağıma işkence etmeye devam ederken. Abimin koridorda dikildiğini hissedebiliyordum, bu yüzden odamın kapısını açtım. Hazar'ın yeşilleri anında beni bulduğunda omzumu kapının pervazına yasladım, kollarımı göğsümde kavuşturup tek kaşımı havaya kaldırmıştım.

"Neden gece evde değildin?" diye sorduğumda kaşlarını çattı. Elindeki ekmek poşetine gözlerim değerken burnumu kırıştırdım. Hazar, bunu yutmadım bilesin.

"Sen bana hesap mı soruyorsun bakalım?" Dudaklarından dökülen soruyla birlikte omzumun tekini silktim. "İşim vardı."

Bakışlarını birkaç saniyeliğine kaçırdığında daha da meraklanmıştım. Hazar yine bir şeyler saklıyordu. "Ne işi?"

Sonunda Hazar tekrar bana döndüğünde çehresinde sert bir ifade belirmişti, bakışları çelikleşmiş, çenesi ise kaskatı kesilmişti. Dudaklarını aralayıp bana cevap vereceği sırada yüz ifadesi allak bullak olmuştu. Ben daha ne olduğunu anlamadan elindeki ekmek poşetini kapının koluna astı, yeşilleri kayar gibi olurken ellerini ağzına bastırdı. Hızlı bir şekilde lavabonun olduğu tarafa koşmaya başladığında omzumu pervazdan ayırdım. Peşinden ilerlemek için bir adım attığımda kulağıma öğürtü sesleri doldurdu. Geceyi içerek mi geçirmişti yani? Derin bir nefes alarak lavabonun kapısının önüne geldiğimde Hazar hala içini boşaltmakla meşguldü. Yüzümü ekşittim.

Sonuna kadar açık olan kapıdan içeriye girdiğimde Hazar'ı dizlerinin üzerine çökmüş bir halde buldum. Birkaç saniye öylece durduktan sonra sifona uzandı, düğmeye basarken hala onu inceliyordum. Hazar çöktüğü yerden ağır çekimde kalktı , her an bayılacak gibi duran bedenine şaşkınlıkla karışık endişeyle baktığım sırada topuklarının üzerinde dönerek göz göze gelmemizi sağladı.

"Ocağa benim için çay koyar mısın? Dün gece yediğim bir şey bana dokundu da."

Gözleri dolu doluydu, kalbim garip bir acıyla çarpmaya başladı, ancak başımı aşağı yukarı sallayarak onu onayladım. Nedense benim de ağlayasım gelmişti, sebebini bilmiyordum, eskisinden de yorgun ve çaresiz görünüyordu. Arkamı dönüp lavabodan çıktım, kapının kolundaki ekmeği almak için kapıya uğradım. Onu alıp mutfağa geçtiğimde suyun şırıltısını duymuştum. Ekmeği mutfaktaki küçük masanın üzerine bıraktıktan sonra tezgahın üzerindeki su ısıtıcına suyu doldurdum.

Su ısınırken Hazar odasına geçmişti. Muhtemelen üzerine daha temiz kıyafetler geçirecekti. Suyun ısındığını gösteren sesi duyarken çaydanlığı ocağın üzerine yerleştirdim, ısınmış suyu demliğe boşaltıp ocağı açarken Hazar mutfaktan içeriye girdi. Göz ucuyla ona baktığımda kahverengi eşofman takımını giydiğini gördüm. Aklıma Robert Pattinson'ın meşhur fotoğrafı gelirken istemsizce kıkırdadım, Hazar gülüşümü umursamadan beni aşıp mutfağın içindeki ahşap dolaba yanaştı, dolabın kapağını açıp içinden yazın üst komşumuzun getirdiği menemen konservesini çıkardı. Kaşlarımı kaldırdım. Hazar genelde menemen gibi şeyler yemezdi, her sabah kahvaltıda kaslarını korumak için haşlanmış yumurta, peynir yerdi, fazlasını midesine sokmazdı.

Yakut Pençe / Opal'ın Yansıması +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin