29- Kurt Avı

51 10 807
                                    


Bölüm içerisinde ufak tefek kelime hatalarım olabilir, onun dışında bol öpüşmeli bir bölüm oldu. Bol kepçeden yazdım öpücükleri. Keyifli okumalar!

Suna

Kendini sev. Kendini seversen daha mutlu olursun.

Birçok insan kendini sevmiyordu, kendilerinde bir kusur arayıp sürekli o kusurun üzerine gidiyorlardı. Aynalara bakarken mutsuzluktan gözlerini düşürüyorlardı. Bazıları ise tam anlamıyla kusursuz olmak istiyordu. Oysa bu dünyada kusursuz bir insan yoktu. Çok zordu.

Ben de kendimi sevmeyen kesimdendim. Bencil olduğumu düşünür hep o noktaya parmağımı bastırırdım. İçimdeki o sevimsiz duygular parmağımın baskısıyla şaha kalkar, beni geriye doğru çekerdi. Sevgisizliğin hüküm sürdüğü sarayıma tekrar gelirdim. Nefretle örülmüş, tellerden yapılmış tahtıma oturur ve abimin, Yakut'un neden beni sevdiğini düşünürdüm.

Karanlık tarafım sorularımla birlikte devasa bir ejderhaya dönüşür, bana sevgiyle yaklaşanları yakmaya çalışırdı. Sonra zaten kimse sevmezdi beni. Kim severdi ağzından ateşler püsküren bir insanı? Kül olacağını bile bile kim yaklaşırdı? Ben bile kendime yaklaşamazken kim ejderhanın karşısına dikilirdi?

Zihnimdeki her şey bana bunu soruyor, beni umutsuzluğa doğru sürüklüyordu. Oysa ki bu yönüme rağmen karşımda duran insanlar olmuştu. Abim, Zümrüt, sevgilim... Belki Deha. Derinlerde bir yerlerde kendimi tam anlamıyla sevdiğim bir yer vardı. Bundan ismimin uzun olduğu kadar emindim. O kısma ulaştığımda rahat edecektim. Sarayımın duvarları çatlayacak, tahtım başka bir şeye dönüşecekti. Belki kır çiçeklerine ama güzel olacaktı, ejderha yavaşça içe çekilecekti. Aslında çekilmesine gerek yoktu, ejderhaları severdim.

Gözlerimi aralayıp yanımda yatan sevgilime baktım. Gözlerini sımsıkı örtmüştü, siyah kirpikleri göz altlarına vuruyor, oraya küçük bir gölge ekliyordu. Her zamanki gibiydi. Dudaklarını birbirine bastırmıştı tıpkı gözleri gibi sımsıkı. Burnu her nefes alışında genişliyordu. Göğsünde duran elimin üzerine elini koymuştu, diğer eliyse belimdeydi, sımsıkı tutuyor, ondan kaçmamı engelliyordu.

Boşta kalan elimi onun kulağına getirip çektim. Göz kapakları titrerken kıkırdadım. Bir kez daha çektiğimde küpe deliğini parmağımın altında hissetmiştim. Onu bir kez daha küpe takarken görmek istediğimi düşünürken elimin üzerindeki elini çekip kulağındaki elime getirdi. Kulağından elimi çekerken yüzümü ekşittim.

"Rahat dur," diye homurdanıp elimi yatağın üstüne bıraktı. Tekrar göğsündeki elimin üzerine koyduğunda yaramaz olan elimi kaldırıp koluna getirdim. Parmaklarım belirginleşmiş damarlarında gezindi.

Damar fetişi mi? Olur olur yeriz.

Burnunu kırıştırdı. Umursamadan üst koluna kadar dokundum. Pazularının üzerine geldiğimde dilimi dudaklarımda gezdirdim. İnsanın kol kası, damarları belli olan sevgilisi olduğunda hayat bir başka oluyormuş gerçekten. Yattığım yerden doğruldum, elim hala onun avuçlarında olsa da rahattım. Sadece biraz terlemişti. Ona doğru eğildim. Daha önce böyle bir şey yapmamıştım, neden yaptığımı da bilmiyordum.

Dilimi şişmiş kol damarının üzerinde boylu boyunca gezdirdiğimde gözlerin hızla araladı.

"Opal," derken sesindeki hayret gözümden kaçmamıştı. "Ne yapıyorsun?" diye sordu.

Yakut Pençe / Opal'ın Yansıması +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin