47- Bir Rüya Bir Ağıt

41 9 1.1K
                                    


Ve sonunda geldim. Umarım okurken zevk alırsınız. Sonda yine sürprizim var, olmazsa olmazlarımdan. Şimdiden keyifli okumalar 💜🧡

Suna

Mesaj kutuma düşen mesajla birlikte dilimi dudaklarımda gezdirmeye başladım. Uzun zamandır sosyal medya hesaplarımdan mesaj almıyordum ve bunu biraz garipsemiştim. Mesaja tıkladığımda yanımda uyuyan Yakut elini karnımdan aşağılara indirmeye başlamıştı. Ona yan yan bakıp uyuyup uyumadığını kontrol ettim.

Uyuyordu. Uyurken bile temas bağımlısıydı, bu hoşuma gitmiyor değildi ama fena halde arzuyla doluyordu içim ve kendimi çok fazla azgın hissediyordum. Yoksa öyle miydim? Yok canım. Gayet yerindeydi. Tekrardan telefona baktım, gelen mesaja tıkladığımda birinin bana iltifat yazdığını gördüm.

Çok güzelsin, demişti. Sonra beni şiire benzetmişti. Gözlerimi devirdim. Şu anda Little Women'da Amy'nin ikonik repliği olan I'm not a poet. I'm just a woman, yazasım gelmişti ancak yazmayacaktım. Eğer cevap verirsem bir sohbet başlatmış olacaktım ve ben bunu hiç ama hiç istemiyordum. Bu yüzden görmezden gelmeyi seçtim.

Telefonu kenara bırakıp yatağa tekrar uzandığımda Yakut homurdanmıştı. Beni kendine doğru çektiğinde bedenim soğuk bedenine yapışmıştı. Yakut'un vampir kadar soğuk olması beni her seferinde şaşırtıyordu. Yazın bile buz gibiydi. Hatta bronzlaştığını bile görmemiştim. Ya biraz pembe ya da Edward gibi bembeyaz olurdu. Oysa ki ben Şile'de geçirdiğim iki günde bronzlaşmıştım. Sarı saçlarımla birlikte biraz tuhaf olduğumu bile söyleyebilirdim. Cennet Mahallesi Sultan gibi hissediyordum kendimi.

Bedenimi ona doğru döndürdükten sonra yüzüne baktım bir kez daha. Çilleri daha da fazlalaşmıştı. Fazlasıyla güzel duruyordu. Derin bir nefes alıp elimin tersini dudaklarıma getirdim. Sanki salyam akmış gibi elimin tersiyle ağzımın kenarını sildim. Oysa ki dilim kupkuruydu. Bir damla sıvı bile yoktu. Dudaklarım yine ateş gibiydi. Elimi göğsüne koydum, kalbinin atışını avucumda hissetmeyi seviyordum. Bana gerçekliğini hatırlatıyordu.

"Opal," dediğini duyduğumda yüzüne baktım. Göz kapakları hala birbirine sımsıkı kenetliydi. "Emin misin?" diye sorduğunda tek kaşımı kaldırdım. Bazı zamanlarda uykusunda konuşurdu. "Tamam o zaman."

Ne gördüğünü merak ederken kalbinin hızı biraz daha artmıştı. Soğuk bedeni ısınmaya başladığında yutkundum. "Opal."

Göğsü hızlı bir şekilde inip kalkmaya başladığında onun kabus gördüğünü anlamıştım. "Onu rahat bırak,"deyip birden gözlerini açtığında göz göze geldik. Mavi gözleri ateş gibiydi. Beni iyice kendine çektiğinde başım göğsüne yaslanmıştı. Hala nefes nefeseydi.

"Ne gördün, bana anlatmak ister misin?" diye sorduğumda derin bir nefes daha aldı. Başını eğdi. Sıcak nefesi saçlarımın üzerinde gezinirken elimi omzuna koydum, parmaklarımı teninde gezdirirken bacağımı onun üstüne attım. Böylece varlığımı daha fazla hissettirmek istemiştim.

"Kötü şeylerdi, dillendirmek istemiyorum."

Kirpiklerimi kırpıştırdım. Bazen çok fazla ketum olabiliyordu. "Beni bırakıp gidiyordun."

Omzundaki elimi aşağıya kaydırdım. Parmaklarımı poposuna getirdiğimde nefes alışverişi biraz daha düzensizleşmişti.

"Popon açıkta da kalmamış Allah Allah. Ben seni neden terk edeyim?"

Burnunu saçıma gömdüğünde ne diyeceğimi bilememiştim. Onu rahatlatmak, neşelendirmek istemiştim sadece ve yine elimi yüzüme bulaştırmıştım.

"O şekilde değil," dediğinde gülümsemem dudaklarımda silindi. Öldüğümü görmüştü. Dudaklarımı göğsüne bastırdım. "Uzun bir ömrüm olacak desene," dediğimde kaşlarını çattığından emindim. "Rüya tabirleri hep öyle der."

Yakut Pençe / Opal'ın Yansıması +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin