26- Gölgelerin Ardından

37 10 1K
                                    


Dipnot : Eski okurlar için kısa bir bilgilendirme yapayım dedim, Suna'nın daha önce söylediği bazı kırıcı cümleleri  değiştirdim çünkü Suna'ya o tarz  cümlelerin pek uymadığını düşünüyorum. Üstelik ne kadar öfkeli olsa da böyle şeyler söylememeli diyerek biraz törpüledim. Bu bölüm içerisinde de muhabbeti döneceği için ve eğer hatırlıyorsanız afallamanızı istemedim.

Suna

Zihnimin içindeki perdenin arasından sızan karanlık etrafımı sarıp beni boşlukta sallandırırken zamanın nasıl akıp geçtiğini anlamamı engelliyordu. Birkaç saat önce eve gelmiş, yemek için kıyafet seçmiştim. Şimdi ise sadece yatakta uzanmış tavana bakıyordum. Ruhumun tahribatlarının listesini çıkarmaya çalışıyordum ama o kadar çoklardı ki kayboluyordum kendi içimde.

Yatakta oturur pozisyona geçip yanıma bıraktığım iki fotoğrafı elime aldım. Mutluluk etrafımızı hiçbir zaman tam anlamıyla sarmasa da güzeldik. Hüzün yine dalga dalga dışarıya doğru süzülürken yataktan kalktım. Sandalyeye astığım kıyafetlerime doğru adımladım. Üzerimdeki ev kıyafetlerimi çıkarıp onları giydim. Aile arasında basit, mütevazi bir akşam yemeği yiyeceğimiz için çok da gösterişli bir şey seçmemiştim.

Buz mavisi büstiyer ile yine mavi tonlarda kumaştan yapılmış bir şort giymeyi seçmiştim, düz beyaz çoraplarımı da giyip makyaj masama yerleşip küpelerimi kulaklarıma taktım. Birkaç gün önce bir delilik yaparak kulağımın çoğu yerini deldirmiştim, buna iç tarafta dahildi. Ten rengi tonlardaki rujumu alıp dudaklarıma sürdüm, gözlerimin etrafına toprak tonlarında makyaj yaptıktan sonra biraz kendime baktım.

Çok fazla güzeldim. Bana çirkin diyenler bir köşede kıskançlıktan ağlayabilirlerdi. Evet, herkesin güzellik algısı birbirinden farklıydı, her dönemde ve kıtada farklılık da gösteriyordu, bir yerde etine dolgun kadınlar güzel bulunurken bir tarafta ince kadınlar daha güzel bulunuyordu ama benim takıldığım nokta bu değildi. Belki dünya güzeli değildim ama aşağılanarak belirtilmesi benim kalbimi kırıyordu.

Sonuçta ben de taş kalpli bir Barbie değildim. Bir insandım. Bazı zamanlarda duyguları tam anlamıyla yaşayamasam da çoğu zaman hissedebiliyor, hatta kırılabiliyordum.

Düzleştiricimi prize takıp ısınmasını beklerken saçlarımı taramaya başlamıştım. Banyo sonrası saçlarım kabarıyordu. At kuyruğu yapsam bile batacaktı. Saç fırçasını kenara bırakıp düzleştiricimi elime alıp saçlarımı düzleştirmeye başladım. Siyah tutamlarımdaki kabarıklık sönerken kendimi biraz daha rahatlamış hissediyordum. Sonunda hepsini düzleştirdiğimde aynadaki yansımama öpücük yolladım.

Bir insana her saç mı giderdi? Sarışın ayrı güzeldim, siyah saçlı ayrı, kızıl bile yakışıyordu. Kendimi biraz övdükten sonra Yakut'un bana aldığı kolyeyi boynuma geri taktım. Onu takmadığımda kendimi çırılçıplak hissediyordum. Sonra abimin aldığı bileziği taktım, üst koluma takmak yerine bileğime takmıştım. Küpeyi de takabilirdim ama kulağımdakini çıkarmaya üşenmiştim.

Çantamı ve telefonumu alıp odadan çıktım. Oturma odasına gelip koltuğa oturdum. Şimdi kanepeye uzanıp yatmak istiyordum ama o kadar hazırlanmıştım, saçlarım bozulurdu. Saçlar önemliydi, üstelik pantolonumda kırışırdı. Derin bir nefes aldım ve telefomun ekranını açtım. Yakut geldiğinde beni çaldıracaktı. Gözlerim istemsizce ağırlaşırken alt dudağıma dişlerimi geçirdim.

Gece Yakut'un kendine has - neredeyse tüm erkeklerde olan - şampuanın kokusu eşliğinde uyumuştum. Elini belime atmış, beni kendine yapıştırmıştı. Genelde kimseye uyumaya alışık değildim. Abimle bile beş yaşına kadar anca uyuyabilmiştim. Sonra o yerde yatmak zorunda kalmıştı. Zaten çok fazla terlediğini, canının acıdığına şahit olmuştum. Bunlar anılarımın karanlık tarafıydı.

Yakut Pençe / Opal'ın Yansıması +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin