38- Bulantı

52 9 871
                                    


Hello guys, bir hafta sonra bölümü bitirip geldim, umarım bölümü beğenirsiniz. Şimdiden yorumlarınız için teşekkür ederim.

Suna

Etrafımda neler olup bittiği konusunda hiçbir fikrim yoktu aslında. Babamın ölüm haberini ilk aldığımda belki de donmamın sebebi buydu, üzüntü denen duygunun diplerime kadar işleyip mimiklerime işlenmemesi de bu yüzdendi. Hiç ağlamamıştım öğrendiğimde. Sadece boş gözlerle karşılamıştım matemi. Belki de görmediğim içindi belki de her şeyi unuttuğum içindi.

Ama abimi görmüştüm. Üzerine örtülen beyaz çarşaf açıldığında hayatı sorgulamaya başlamıştım. "Bu benim abim değil," diye mırıldandım. "Benim abim bu kadar beyaz değil," Ellerim saçlarına vardı. Hala ilk günkü gibi yumuşacıklardı ama onlarda hayat yoktu artık. Bir damla gözyaşı yanağımdan süzülürken bakışlarımı onun beyazlaşmış teninden hızla uzaklaştırdım.

"Ben sensiz ne yapacağım?" diye sordum. "Neden beni yalnız bıraktın abi?"

Cevap vermesini bekledim, bir şeyler demeliydi, mucizevi bir şekilde gözlerini açmasını istedim ama o bunlardan hiçbirini yapmadı. Sadece uyudu, hem de sonsuza kadar. Elimi saçlarından çektim, elimin tersiyle gözyaşlarımı silmeye çalıştım. Ayaklarımın altındaki zeminin titrediğini hissederken morg görevlisinin bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Bir an önce gitmemi diliyordu ancak onu nasıl bırakabilirdim ki?

Ona döndüm. Yaka kartında Çınar yazıyordu. "Burası çok soğuk," dedim. "O burada çok üşür, neden onu buraya getirdiniz ki?"

Çınar adındaki adam renkli gözlerini kısmakla yetinirken tekrar abime baktım. Ona bunu yapanları bulacaktım.

Çınar "Çıkmanız gerekiyor," dediğinde kaşlarım çatılır gibi oldu ama kendime engel oldum. "Tamam," dedim burnumu çektikten hemen sonra. Geriye doğru bir adım atarken bacaklarım her seferinde daha çok titriyordu. Gözyaşlarım ise bir türlü durmuyordu. Arkamı döndüm ve kapıyı açtım. Karşılaştığım ilk yüz Ünal Bey amcaydı, yanında ise Şahika Hanım vardı.

Onları aşıp koridora çıktığımda kendimi yere attım. Dizlerim artık tutmuyordu. Ellerim saçlarıma giderken hıçkırmaya başladım.

"Kim bana kara cadı diyecek?"diye sordum kendi kendime. "Kim bana masal anlatacak?"

Dudaklarımın arasından bir kez daha hıçkırık kaçarken ellerimi yere bastırdım. Hayatım çok rayında olmasa da güzel bir düzen tutturmuştum, yıllar sonra sevmiştim, sevilmiştim, abim vardı, arkadaşım vardı, hala olacaktım ama sonra bir darbeyle elimden alınmıştı.

Ailem dediğim insanı kaybetmiştim. Yetimdim, öksüzleşmiştim. Abim benim her şeyimdi, bazen arkadaşım bazen babam, bazenleri annem olmuştu ve şimdi yoktu.

"Opal," diyerek beni yerden kaldırmaya çalışan erkek arkadaşıma direndim. Ömrümün sonuna kadar burada kalıp ağlamak istiyordum. "Gel beraber ağlayalım ama yere oturma," dediğinde başımı kaldırıp ona baktım. Mavi gözleri öyle dolmuştu ki, neredeyse benden farksızdı. "Lütfen, benim de sarılmaya ihtiyacım var," dedikten sonra kısa bir es verdi.

"Ayağa kalkacak gücüm yok, bacaklarım sanki kopmuş gibi, canım çok acıyor," dememle birlikte benim gibi yere çöktü. Beni kendine doğru çekerken bedenim ağlamaktan sarsılıyordu. "Kalbimi biri sökmüş gibi hissediyorum ben, çok canım yanıyor, ne yapacağım ben Yaki?"

Sesim ağlamaktan titrerken cevap vermesini beklemiyordum. Ne diyebilirdi ki, her şey çok güzel olacak derse bu bir yalan olurdu. Hiçbir şey güzel olmayacaktı, eksik kalmıştım tamamen. "Ben daha annesiz kalmaya alışamazken babasız kaldım, ona da alışamadan elimden abimi aldılar. Söylesene ben ne yapacağım, nasıl alışacağım?"

Yakut Pençe / Opal'ın Yansıması +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin