30 - Ve Sonsuza Dek Mutlu Yaşadılar

59 9 830
                                    


Multimedia Hazar, siz daha farklı hayal edebilirsiniz.

Dipnot: Bölümün ikinci partı haftaya bu zamanlarda gelir.

Dipnot 2: Bu bölüm Zümrüt ile Suna bölümleri ile aynı zamanda geçiyor. Yani kafanız karışmasın, karakterin saç boyu ya da görünüşü niye böyle diye.

Umarım beğenirsiniz, keyifli okumalar!

Hazar

Ölüm, tam beni ensemden yakalamış, uzun tırnaklarını etime gömerken acı içinde çığlık atmama bile izin vermemişti. Sadece yavaşça beni boğmaya, parçalamaya ve kanımı akıtmaya başlamıştı.

Ölüyordum. Kendi kanımın içinde boğularak son nefesimi vermek üzereydim. Oysa ki birçok şey yapmam gerekiyordu. Planlar yapmıştım, birilerini sevmiştim, onların elini tutmuş, sözler vermiştim. Ne kadar anlamsızdı oysa ki. Ölüm bunu beklemezdi. Ölüm planlarının önüne geçer, ölüm sevdiğin her şeyden vedalaşmanı isterdi. Ölüm tuttuğun elleri bırakmanı, verdiğin sözlerin ne kadar değersiz olduğunu söylerdi.

İşte ben de tam olarak bu noktadaydım. Ölüyordum. Tek bir nefesim kalmıştı. Sadece birine bakabilmek için tek bir hakkım vardı, tek bir söz söyleyebilirdim. Belki yaşam son kırıntıları avucuma verirse daha fazlası da olabilirdi ama ben bugün ölmek zorundaydım. Kulağıma fısıldanan tek şey ölümün benim için geldiğiydi.

Kız kardeşimin buhranlı sesi kulağıma dolarken gözlerimi kapattım.

Bir hafta önce

Türkü, kocasının mezarındaki kurumuş otları temizlerken Hazar babasının mezar taşının üzerindeki fotoğrafına dokunuyordu, bense sakince onları izliyordum. Bugün Selim'in doğum günüydü ve birkaç yıldır yaptığımız gibi yine doğum gününde şehitliğe gelmiştik.

"Doğum günün kutlu olsun babacığım," deyip mermeri öpen Hazar ile birlikte bakışlarımı kaçırdım. "Ne zaman eve geleceksin?"

Türkü'nün dudakların arasından kaçan hıçkırık ile birlikte ona doğru bir adım attım. Kenardaki su bidonunu yerden alırken burnumun direği sızlamıştı. Derin bir nefes aldığımda Türkü temizlediği otların yerine çiçek dikmeye başlamıştı. Saf beyaz renkteki çiçekler arkadaşımın toprağının üzerinde yeniden can bulurken Türkü geri çekildi. Elimdeki bidonun kapağını açıp toprağı ve çiçekleri suladım.

En iyi yapabildiğim şey buydu.

"Sizi yalnız bırakmamı ister misin?" diye sorarken sesim çatallı çıkmıştı. Türkü başını kaldırıp bana baktı, koca kahverengi gözleri kızarmıştı. "Olur ama önce dua edelim mi?"

Başımı salladım. Ellerimi açarken gözlerimi kapatıp dua etmeye başladım. Duam bittiğinde gözlerimi aralayıp gözümden akan yaşı elimin tersiyle sildim. Bu kadarı yeterliydi. Türkü hala dua ederken onu bekledim. Birkaç saniye içinde duası bittiğinde kahverengi gözlerini bana getirdi. Minnetle bakması ezilmeme sebep olurken dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Teşekkür ederim," dediğinde hiçbir şey demedim. Teşekkür etme, hiçbir şey yapmadım diyebilirdim ancak onun gözünde çok daha farklı bir yerdeydi yaptığım şey. Mezarın kenarına bir kez daha oturup Hazar'ı göğsüne bastırdığında kırık bir gülümseme ile onlara baktım.

Benim annem hiçbir zaman bana böyle içten sarılmamıştı. En azından başka bir Hazar anne sevgisinin eksikliğini çekmiyordu. Sanırım. Türkü oğlunun sarı saçlarına öpücük kondurduğunda arkamı döndüm. Aileyi yalnız bırakmalıydım.

Yakut Pençe / Opal'ın Yansıması +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin