"Cenk"
Bugünün Cuma olmasından dolayı, kendime iş düşünmeyeceğime dair söz vermiştim. Uzun zamandır görmediğim üniversiteden arkadaşlarımın ısrarcı çağrılarını sonunda göz ardı edememiş, bir şeyler içmek üzere buluşmuştum. Bunu daha sık yapmam gerektiğini düşündüm. Biraz sınırlarımı genişletmenin benim için zararı olmazdı, böylelikle şu sıralar dağılan dikkatimi de toplamama yardımcı olabilirdi.
Trafik ışığına takılmadan ilerlediğim yolda, ofisten çıkarken Derin ile ayak üstü ettiğim sohbeti anımsadım. Umarım beni fazla laubali bulmamıştır, diye iç geçirdim. Sanırım insan ilişkilerinde dengeyi bulmakta zorlanıyordum.
Binanın ışıklarını görününce içimi huzur kaplamıştı. Her zaman evimde olmayı güvenli bulur, bundan mutluluk duyardım.
Kapıdan girdikten sonra anahtarları hemen girişteki komodine bıraktım. Salondan büyük verandaya açılan büyük camı aralayıp, bir müddet her anı ayrı bir sanat eseri olan manzaranın tadını çıkarttım. Rengarenk ışıkları denize yansıyan gemileri izledim. Dalgalar kıyıya vurdukça derin bir nefes alıyor, yorgunluklarımı haşin, tuzlu sulara veriyordum. Ceplerimdeki eşyaları mermer masaya bırakıp, üzerimi değiştirmeden kendimi kanepeye attım. Bugün her zamankinden farklı bir durum vardı bende, ne yapacağını bilememek... Elimi bile zaman zaman nereye koymam gerektiğini düşünürken buluyordum kendimi. Derin'e mesaj atacak kadar kontrolden çıkmıştı üstelik. Neyse ki bilincim hala yerinde olduğundan, zamanında noktayı koyabilmiştim.
Gecenin geri kalanında da Derin'i düşünmeye devam ettim, bu sefer kaçmadan, onu olduğu gibi canlandırdım zihnimin derinliklerinde. Ofisteyken, tüm ekip gittiğimiz yemeklerde, toplantıda... Ona dair ne varsa getirdim gözümün önüne.
Öyle ki, ertesi gün öğlene kadar uyumuş olmamın sebebini de buna bağladığımdan, çözmemde fayda vardı. Bu durum, hayatının her dakikası planlı ve disiplinli olan benim için fazlasıyla can sıkıcı olmaya başlamıştı. Daha çok bedenim başka bir bedende hayat bulmuş gibiydi.
Zira aynada gördüğüm, her güne uyandığım adam değildi.
Kanepeden tek hamlede kalkıp, tutulmuş olan sırtımı esnetmek için gerindim. Çıplak ayaklarımın zeminde çıkardığı seslere kulak kabartarak duşa girdiğimde, soğuk suyun tüm bedenimi sarmalamasına izin verdim.
"Artık daha iyiyim," dedim kendime.
"Ama yetmez..."
Kendimi kalabalık sokaklara atmalıydım. Güvenli alanımın dışına çıkmak, meşgul zihnimin gündemini değiştirebilirdi.
Sarındığım havluyu tek seferde çıkarıp, üzerime rahat birkaç parça kıyafet giydim. Zapt etmesi güç olan ev kapısını çekerken, son bir kez arkama baktım. Bu sefer arabanın anahtarlarına ihtiyacım yoktu. Uzun zamandır uğramadığım depoya inip, tozlanmaya bırakılmış bisikletimi usulca güneşin etki alanına sürdüm. Evden son dakika kaptığım nemli bir bezle temizledim, her bir detayını.
"Bisiklet ilk günkü yeniliğini koruyor da, bakalım ben paslanmış mıyım?" diye sorguya çektim kendimi.
Tozlarından arınmış olan bisiklete binip, kalabalığın arasına karıştım. Kıyı şeridindeki ufak balıkçı köyleri, iç kısımlarındaki tarlalara ev sahipliği yapan Bebek, önceleri İstanbul'dan uzak ve izbe bir yer olarak görülürmüş.
Buraların bir zamanlar gösterişten uzak köy iken, şimdilerde adım atamayacak ve trafiğin her daim sıkışık olduğu bir yer haline gelmesi kimin aklına gelirdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Derin Sular
Ficção AdolescenteDerin, yeterince zor olan hayatını düzene sokmaya çalışan bir reklam yazarıdır. Aynı ofisi paylaştıkları ve onu anlamakta ısrarcı olan sanat yönetmeniyle daha fazla vakit geçirmeye başladıklarında, aralarında inkar edilemez çekimle başa çıkmaya çalı...