"Derin"
Bir süredir kendimi iyi hissetmiyor olsam da, son zamanlarda epey kontrolden çıkmıştım. Bedenim benden habersiz harekete geçiyor, dilimden istemediğim sözcükler dökülüyordu. Bunun ne kadar gülünç olduğunun farkında, Cenk'in hakkımdaki düşüncelerini görebiliyordum. Eminim iflah olmaz bir dengesiz olduğum kanaatineydi, onun yanında dengemi bulmakta epey zorlandığım doğruydu.
Üstelik yanından öylece kaçıp gitmiş olmama karşın, her şey yolundaymış gibi davranmaya devam etmişti. Ona bakacak yüzü bulamıyor, olabildiğince uzak durmam gerektiğini düşünüyordum. Bir saçmalığın içinde daha fazla var olmak istemiyordum.
Her zaman yanımda taşıdığım küçük defteri çıkarıp, beğeneceklerini düşündüğüm fikirleri, çalışma arkadaşlarımla paylaştım. Yarın için endişeli değildim, rakibimiz güçlü de olsa bu işin üstesinden geleceğimizi biliyordum. Zaten her şey inanmaktan geçmiyor muydu? Kedini ve bir o kadar da birbirine inanan ekiple çalışıyorduk. Elbette herkes için bunu söylemek mümkün değil dedim kendi kendime, bir koltuğun kenarına oturmuş ve bayağı ses tonuyla konuşan Yaprak'a bakarak.
Oturduğum yerde doğrulup etrafı gezmeye başladığımda, Cenk'in zevkine bir kez daha hayran kaldım. Duvara asılı tablolar, pencereden uzanan sonsuz deniz manzarasına uyum sağlıyor ve mavinin tüm tonlarına ev sahipliği yapıyordu. Kahve rengindeki bolca çekmeceli şifonyerin üzerine konumlandırılmış eski bir radyo eve nostaljik bir hava katarken, hemen karşında duran dekoratif obje, onun modern tarafını simgeliyordu.
Bir köşedeki terk edilmiş piyanonun tuşlarının üzerinde parmaklarımı gezdirirken, Cenk'in gözlerini üzerimde hissettim. Her adımımı gözlemliyor ve kafasındaki her bir parçayı yerine oturtup, beni tanımak istiyordu. Meraklı gözlerinin eşliğinde oturdum tabureye. Henüz küçük yaşta öğrenmiştim çalmayı, halamlar kendi egolarını üzerimden tatmin etmek isteyince. Kabul etmek gerekirse içine kapanık geçen çocukluk yıllarıma epey faydası olmuştu. Üstelik sık sık alışmakta güçlük çektiğim okuldan kaçmama olan yardımını da es geçemezdim.
Biramdan son yudumu alıp sonsuzluğa uzanan kapıya doğru ilerledim. Geçen birkaç saatin ardından ilk kez nefes aldığımı hissettim. Karanlıkta denizi izlemek, sonsuzluğa olan inancımı pekiştiriyordu. Yanından usulca geçerken nefesini hissettim, ağzımdan dökülen sözler için bu kez pişmanlık duymadım.
Hem... Battı balık yan gider, demezler miydi?
Tekrar bizimkilerin yanına döndüğümde herkes bir köşeye yerleşmiş ve üzerlerine çöken rehavetle birlikte oturuyor, bir kısmı telefonlarından sosyal medya hesaplarına göz gezdiriyordu. Olduğu yerde gözlerini dinlendiren Ceren'e fısıldar tonda, "Artık eve gidelim," dedim. O da yarın iş ile alakalı sehir dışındaki bir eğitime katılacağı için, konuşulanlardan çok sıkılmış olacağından, ikiletmeden koltuğun kenarına atmış olduğu ceketi alarak ayağa kalktı.
O sırada, Cenk bize doğru gelmiş ve elindeki bardağı hemen yanımdaki masaya koymuştu.
"Gidiyor musunuz?" dedi, kollarını göğsünde kavuşturarak.
"İyi olur," dedim.
"Yarın geç kalmamı istemezsin."
Başını sallayarak, omuzunu kapıya yaslayarak destek aldı. Tamamen gözden kaybolduğumuzdan emin olana kadar bekledi, görüş açısından çıktığımızda ağır kapının gürültülü sesini duyduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Derin Sular
Teen FictionDerin, yeterince zor olan hayatını düzene sokmaya çalışan bir reklam yazarıdır. Aynı ofisi paylaştıkları ve onu anlamakta ısrarcı olan sanat yönetmeniyle daha fazla vakit geçirmeye başladıklarında, aralarında inkar edilemez çekimle başa çıkmaya çalı...