Tuhaf Yolculuk

305 115 15
                                    



"Derin"


İki dudağının arasından kelimeler dökülürken, gözlerimi huzurun derinliklerine kapattım. Ondan bir masal anlatmasını istemiştim, mutluluğun hüküm sürdüğü... Sesinin tatlı tınısıyla birlikte kendimi uykunun kollarına bırakmış, birkaç saat bile olsa beni üzen ne varsa bulutlara yükselen bir balon gibi kaybolmuştu.

Annemin dizlerindeydim, üzerimizde bileklere uzanan beyaz bir elbise vardı. Çiçeklerden yaptığı tacı özenle başımın üzerine yerleştiriyor, omuzlarıma düşen saçı zarif parmaklarıyla geriye doğru atıyordu. 

"Sen yokken korkuyorum," diyordum gözlerimden süzülen yaşı silerken.

"Buradayım," diyordu, "Artık gitmeyeceğim."

Usulca doğrulup, dallarında kurulu salıncağa koşuyordum. Diğer rüyalarımdaki gibi beni  var gücüyle sallıyor, kahkahalarımızın birbirine karıştığını duyabiliyordum.

Arkama bakmaktan korkuyordum, döndüğümde onun orada olmayacağını biliyordum. Öyle ki salıncak kendiliğinden durana kadar sallanmaya devam etmiş, sonunda ayaklarım yere değince çimenlerin çıplak ayaklarımı gıdıklamasına izin vermiştim. Ardıma bakmadan yürümeye başlamıştım.

Arkamdan bir ses duymuştum, rüyam sona ermeden.

"Gitme."

Tabakları masaya yerleştirirken kafamdaki düşünceler birbirini kovalıyor, vicdanım beni rahat bırakmıyordu. Ona konuşmak için bir fırsat vermeli miydim? İçimdeki kini oradan oraya sürükleyemezdim, hem hayat tam da buydu zaten. Olmaz dediğin ne varsa sana yaşatırdı.

Peki, ona... Anneme ne demeliydim?

Cenk uyaya kalmış olduğu koltukta doğrulduğunda, tüm düşüncelerimden sıyrılmıştım. Onun minnet dolu bakışları üzerimdeyken tabakları masaya özenle yerleştirmeye devam ettim. Birkaç büyük adım atarak yanıma doğru geldi, elimi tutup usulca kalbime götürdü.

Meraklı bakışlarımı ona çevirdiğimde, dudakları tüm ihtişamlıyla iki yana kıvrımlar oluşturdu.

"Bu defa burayı dinlemelisin," dedi.

Tam karşıma geçerek oturdu. Bir yandan yanmış omleti büyük bir iştahla yerken, öteki yandan bu konu dışında kalan ne varsa konuşmaya devam etti. Öyle dozunda bir adamdı ki, ondan başkasının yanında be denli mutlu olmak zordu.

Elbette onun dışında...

Selçuk'un.


Ceren ve Kerim hararetli bir tartışmanın içindeyken, elime kahvemi alıp cama doğru yürümüştüm. Her hafta Selçuk'larda toplanır, bize babasıyla birlikte piyano dinletisi sunarlardı. Aralarında farklı bir iletişim vardı, babasının yalnızca kalabalık ortamlarda kendisiyle ilgilendiğini düşünürdüm.

Bana bazen aralarında husumet olan iki iş ortağı gibi gelirlerdi. Zaman içerisinde de gözlerinde olmayan merhamet, göstermediği ilgisi ve azarlar ses tonu beni haklı çıkarmıştı.

Böyle zamanlarda Selçuk'a kendimden daha çok üzülürdüm. En azında benim ailem yanımda olsaydı, gözlerimin içine bakar ve defalarca beni sevdiklerini söylerdi. Birlikte lezzetli kurabiyeler yapar, hafta sonu vizyonda hangi filmin olduğuna bakardık. Akşam sahilde yürüyüş yapar, sahile nazır bir banka oturur sohbet ederdik.

Derin SularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin