Yabancı

870 426 37
                                    



"Cenk"


Boğazın hemen kıyısında, renkli masa örtüleri ve şahane aperitiflere sahip bu restauranta gelmeyeli epey zaman olmuştu, en son Yaprak ve Ceren' in sıkı bir laf dalaşına girdiği gün gelmiştik. Herkes ağzı kulaklarında bir o cepheden, bir bu cepheden gelecek atağı bekliyordu. Neyse ki Fehmi Bey' de bize katılınca, ortam durulmuş ve herkes önündeki yemekle meşgul olmaya başlamıştı. Ben de, Derin'in Nermin Hanım'la birlikte buranın yemeklerinin lezzeti üzerine konuştuklarına kulak misafiri olmuştum. O zaman bu ajanstaki görevime yeni başlamış olduğumdan, daha çok çevremdekileri gözlemlemek ile meşguldüm. 

Derin tekrar burada olmaktan son derece hoşnut gözükmüştü. Bu durum beni mutlu etse de, aramızdaki soğukluğun farkındaydım. Bana karşı bu denli kontrollü olmasına mana veremiyor, heyecanla çarpan kalbimin sık sık yüz üstü bırakılmasına şahit oluyordum. Arabamın içinde, yarım saat kadar bir süredir bu sabahı düşünüyor olduğumu farketince, aracı çalıştırıp, emniyet kemerimi taktım. Gözüme güneş gözlüklerimi ararken, telefonum titredi. Bir an için bildirimin, Derin'den gelmiş olacağını düşündüm. Hatta bir an için tedirgin olmuş ve panikle telefonumu cebimden çıkarmakta zorlanmış, yere düşürmüştüm.

Gelen mesajı kardeşimdendi.

Parmaklarımla alnımı ovuşturarak, yersiz düşünceleri de zihnimden kovamaya çalıştım.  

"Cenk... Annem pek iyi değil, acaba uğrama şansın var mı? Belki sen de yanında olmak istersin diye düşündüm.."

Aile bağlarım hiçbir zaman iyi olmamıştı. İlk evlat edinildiğim zaman epey afallamış, toplumun oluşturduğu bu sisteme ayak uydurmaya çalışmıştım. Sonrası kamplar, turnuvalar, seyahatler... Zaten eğitim hayatımın bir kısmını yurtdışında tamamlamıştım. Babam her zaman benimle gurur duyduğunu söylerdi fakat onunla pek fazla anımız yoktu, bazı zamanlarda birbirimizi gerçekten tanıdığımızdan bile emin olamıyordum. Kardeşim de bana her zaman adımla seslenirdi, ona iyi bir ağabey olduğumdan da şüpheliydim. Öyle ki, zaman zaman beni kendisine rakip olarak görür, babamın bana olan ilgisini kıskanırdı.

Oysa ev denilen dört duvarın, içinden çok dışında kalmıştım.

Mesajı cevaplama zahmetinde bulunmadan, arabayı İstanbul'un dışını işaret eden tabelalara doğru sürdüm. Rüzgar, annem ile birlikte bir çiftlik evinde kalıyordu. Benim de çocukluğumun geçtiği bu yere, babamın vefatından beri sadece birkaç kez uğramıştım. Direksiyonu kavrayan avuçlarımın, terlediğini hissettim. Bana hiçbir zaman tam anlamıyla ısınamadığını düşündüğüm annemin, beni görünce ne tepki vereceğini merak ediyordum. Radyonun düğmesine basıp, kafamı dağıtacak birkaç parça aradım. Sonra en doğrusunun sessizlik olduğunu düşünüp, kapattım. Evin etrafında bilhassa oyalanmak için attığım birkaç turdan sonra, yeni boyanmış demir kapıya yanaştım. Burada her şey bıraktığım gibiydi, girişten uzanan ıhlamur ağacının dalları bile, geleni karşılamak üzere dışarıya uzanıyordu.

Süleyman Amca arabayı görünce, koşarak yanıma geldi. Yıllarca bağa bahçeye bakmış, bir ömrü burada geçirmişti. Beni gördüğüne mutlu olmasının yanı sıra, şaşırmıştı.

"Cenk, hoş geldin oğlum," dedi, ceketime yapışan ufak tozu silkeleyerek.

"Uzun zaman oldu, özledik."

Derin SularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin