"Derin"
Okuduğu satırların ne anlama geldiğini anlamış ama ona herhangi bir şey söyleyememiştim. Tesadüf eseri karşısına çıkan o ismin bugün annesi olduğunu öğrenmek kolay olmamalıydı. Öyle ki yol boyunca Nadide'yi düşünmüş, onun kendisi için önemini sorgulamıştı. Bunu düşünceli olduğu zamanlarda yaptığı mimiklerden anladım. Kaşlarını çatar ve parmaklarıyla ara ara alnını sıvazlardı.
Haftalar önce geldiğimiz, aklımın karışık olduğu zamanlarda gittiğimiz yere bu kez Cenk için gelmiştik. Ağaçlardan sarkan ışıklar, keten masa örtüleri ve sadık müşteriler olduğunu hemen anlayacağınız insanlar ve sadeliğin getirdiği büyüleyici atmosfer vardı. Ahmet Amca ellerini telaşla ovuştururken lavaboya gitmek için izin istedim. Onları baş başa bırakmak, yüzleşmelerine fırsat tanımak istesem de içim içimi yiyordu. Uzaktan Cenk'i izliyor, endişeyle ısırdığı dudaklarının üzerinde parmaklarını gezdiriyordu. Az sonra Ahmet Amca sandalyesini büyük bir gürültüyle çekti, kambur olan sırtı iyice yer çekimine boyun eğmişti. Yüzünde tuhaf, huzurlu bir ifade vardı. Yıllarca sırtlandığı o yükü öylece bırakmış, kendisini o yükün altında sağ çıkaramamıştı. Tüm bunları sakladığı için pişman mıydı diye düşünmeden edemedim.
Yol boyunca tüm bu olanları düşünmüş, hayatın ne denli tuhaf bir yer olduğunun tartışmasını yapmıştım kendimle. Telefon çalana kadar, bir gün normal bir sabaha uyanacağıma olan inancım vardı. Oysa hattın ucundaki ses annemi kaybettiğimi söylediğinde, her zaman görüp de terleyerek uyandığım sabahlardaki hissiyatı vermişti bana. Tüm bu olanların ne kadar sürdüğünü bilmiyordum fakat boynumu saran siyah bir şal, bir o kadar koyu toprak ve üzerime dikilmiş olan gözler vardı. Çocuk Derin olan dizlerimin üzerine çöktüğüm o mezardan yetişkin bir kadın olarak kalktım.
Dimdik.
Bundan sonra ne olacak diye sormayı bırakacaktım. Hayatın zaman zaman arkamdan dolaşmasını, sürprizlerini ve gaflarını alaycı bir üslupla karşılayacaktım. Endişeli gözlerle beni izleyen Cenk ve Ceren'e doğru ilerlerken yüzüme düşen küçük yağmur damlasının akıp giderken verdiği hissin tadını çıkardım.
"Eee," dedim.
"İşe gitmiyor muyuz?"
Ceren şaşkınlıkla karışık bir ifadeyle bana baktı.
"Nermin Hanım'la konuştum," dedi Cenk.
"İşleri bir süre için evden yürütebileceğimizi söyledi.
"Kendimi sana karşı mahçup hissediyorum," dedim parmaklarımı avucunun içine saklamış olan Cenk'e bakarak.
"Bunca şeyle uğraşıp, bir de işlere yetişmeye çalışıyorsun."
"Hadi ama," diye söze girdi Ceren.
"Onun için o kadar da zor olmadığını biliyoruz," derken elini yukarı kaldırıp, Nazi Almanya'sından fırlamış bir selam verdi.
Bu hareketi hepimizi güldürmüş, sanki her şey yolundaymış ve eski huzurlu günlerimizdeymişiz gibi.
Ağır adımlarla arabaya giderken hala gülüyor, ara ara süzülen gözyaşlarımı ise kolumla siliyordum. Güneşten yanmış koltuğa oturup, emniyet kemerini takarken yüzümde bu kez ironik bir gülümseme oluştu. Camdan geçip giden insanları izlerken, onların hayatla verdikleri mücadeleyi tahmin etmeye çalıştım. Bir maceradan başka bir maceraya koşturulan bir ben olamam herhalde diye düşündüm. Hani hep öyledir ya, insanların acılarına şahit olmak kendinde içten içe bir huzur sağlar. İstemsizce o huzuru aradım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Derin Sular
Teen FictionDerin, yeterince zor olan hayatını düzene sokmaya çalışan bir reklam yazarıdır. Aynı ofisi paylaştıkları ve onu anlamakta ısrarcı olan sanat yönetmeniyle daha fazla vakit geçirmeye başladıklarında, aralarında inkar edilemez çekimle başa çıkmaya çalı...