Sultan Otel

280 106 10
                                    




"Cenk"



Telefonun ucundan duymayı en çok sevdiğim ses gelmişti.

"Her şey yolunda mı?"

"Sesini duymak istedim," dedim bundan ne kadar huzur duyduğumu düşünerek. Gülümsediğini hissedebiliyordum. İşler istediğim gibi gitmemişti, öyle ki bu zavallı adamı daha fazla konuşturmak istememiş, zaten hali hazırda bildiklerimden farklı bir şey söyleyeceğine de ihtimal vermemiştim. Yaşlı adamın ağzından çıkan her bir kelime beni sarsmış, olaya farklı açıdan bakmamı sağlamıştı. Belki de Nadide çok sevdiği için ayrılmak zorunda kalmıştı, sevdiği adamın kollarından. Babamın ailesine olan düşkünlüğü, bir yanının her zaman ev denen dört duvara sıkışıp kalmasından dert yanmış, içinde dizginleyemediği umudunu bir çırpıda öldürüvermişti. Böyleydi belki de vedası, tek kelime etmeden çekip giderek vermişti son öpücüğünü.

Bir fotoğrafı olsun dilerdim, babamın gözlerinden nasıl göründüğünü hayal etmek...

Hepimin her köşesinde sayısız anısı olduğu, çocukluğumuza veda ettiğimiz o eve tekrar gitmeliydim. Son gidişimde babamın Rüzgar ve benim için bıraktığı mektubu bulmuş, geçmişe uzanan yolculuk yapmıştım. Biraz hüzünlü bir yolculuktu bu, mutluluğun mektup gibi yarım kaldığı.

Derin'le sonlandırdığımız görüşmeden beri hala elimde tuttuğum telefonum ile bu sefer Rüzgar'ı aradım. Bir süredir konuşmuyor, sosyal medya üzerinden attığı birkaç fotoğraf ve video dışında yüzünü göremiyordum. Annemin ölümünden sonra bağımsızlaşma isteği, yeni yerler görme arzusunu tetiklemişti. İnsanlar tanımak ve hikayelerini dinlemek, onun için bir tutku olmuştu.

"Abi?"

Sesi her zamankinden daha canlı geliyordu.

"Arada hatırımızı soracak olursan, fotoğraflarımı çekmene izin veririm," dedim takındığım sahte bir ciddiyetle.

Telefonun ucundan bir kahkaha yükseldi.

"Daha sıcak kanlı insanları fotoğraflıyorum, bunun için üzgünüm."

Son konuşmamızdan bu yana aramızdaki buzların eridiğini hissediyordum. Onunla her zaman aşılmaz sorunlarımız olduğunu düşünürdüm, zaman zaman da benden nefret ettiğini. Aslında sadece ailesini paylaşmak istemeyen küçük bir çocuktu. O çocuk artık büyümüş ve sakındığı ailesini kaybetmişti.

"Bizim eve uğramak istiyorum," dedim.

"Epey zaman geçti."

Rüzgar şaşırmıştı, kendimi hiçbir zaman o eve hatta herhangi bir yere ait hissetmediğimi bilirdi.

"Sen mi?" diye cevapladı.

"Zamanında bile bu kadar uğramadın."

Haklıydı. O ne kadar eve bağlıysa, ben bir o kadar bağımsızdım. Belki bir yerlerde paylaşmaya erindiği ailesini ona geri veriyor, hiçbir yere ait olamamamın özgürlüğünü sürüyordum.

"Geçen gün Ahmet amcanın meyhanesine gittim, sana da epey selam getirdim, yolu düşerse uğrasın," dedi.

"Az mı oynardık bahçesinde," dedi neşeyle.

"Devasa ağaca astığı, renkli cam şişeler duruyor mu? Ne uğraşırdık ama onları düşürmek için."

"Evet, eve gelince de babamdan iyi bir azar işitirdik," dedim.

Derin SularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin