"Derin"
"Hadi yanıma gel ve bana eşlik et!"
Bana sevgiyle bakan bu adamı izliyordum.
"Ben çalamam biliyorsun Selçuk."
"Güven bana..."
Usulca yanına gidip, tabureye oturdum. Önce onu izleyip arkasından tekrar ettim, ara ara parmaklarımı düzeltiyor, bunu yaparken de oldukça nazik davranıyordu.
"Kesinlikle ders almalısın, gerçek bir öğretmenden!"
Bana kalsaydı bu işin peşini oracıkta bırakırdım ama öyle olmadı. Bir gün beni evlerine davet etmiş, piyano öğretmeniyle tanıştırmıştı. Sonrasında aldığım derslerde elde ettiğim başarı, gittiğim okullarda bana fayda sağlamıştı.
Bir kez daha haklı çıkmıştı.
"Sanırım artık gitmeliyim," dedim Cenk' e bakmadan. Neredeyse tüm hafta birlikteydik ve kendimle kalmaya ihtiyacım vardı. Ne kadar hayal kırıklığına uğramış olsa da başıyla onaylayıp, beni kapının dışına kadar geçirdi. Bir müddet daha arkamdan baktığına emindim. Zor zamanlar geçiriyordu, üstelik dışarıdan hayatında neler olup bittiğini anlayamazdınız. Tez zamanda yoluna girmesini diledim, onu üzen ne varsa... Evden çıktıktan sonra ne kadar süre yürüdüğümü bilmeden, deniz kenarında öyle attım adımlarımı. Kendimle kaldığım nadir zamanlarda yaptığım gibi, her zamanki büfeden kumpir alıp, tek boş yer olan kitap okuyan bir kızın yanına oturdum. Bu bir nevi meditasyondu benim için. Etrafı çabucak kolaçan edip, önümden rastgele geçen insanların neler yaptıklarını izledim. Yürüyüş yapmakta olan bir kadınla göz göze geldik, telaşı fiziksel yorgunluğun ötesindeydi. Onunda tıpkı benim gibi, kaç saattir yürüdüğünden emin olmadığına imzamı atabilirdim. Daha çok elinden gelmeyene kafa yormuş, kısır döngünün içine hapsolmuş gibiydi. Bu benim başıma sık gelirdi, gece başımı yastığa koyduğumda. İşte o zaman tüm düşünceler zihnime akın ederdi.
Kumpirimden aldığım son lokmamı henüz bitirmemişken oturduğum yerden kalkarak, tüm atıkları çöpe attım. Dolmuş durağında sıraya girip, bu saatte yer bulduğuma sevindim. Evin beş yüz metre ilerisinde indikten sonra, yol üzerindeki dükkanlara bakarak hafif yokuş olan yolları tırmandım. Eve geldiğimde, Ceren dışarı çıkmak için hazırlanıyordu.
"Birileri evin yolunu hatırlamış sonunda," dedim şakadan takındığım alaylı bir tonda.
Kollarımı kavuşturup, kapının eşiğinde hazırlanan arkadaşımı bir süre daha izlemeye devam ettim. Yanına gidip, saçlarının arkasını düzleştirmesine yardım ettim. Yeniden eski yerime geçip, onu baştan aşağıya süzdüm.
"Seni mutlu görmek güzel," dedim.
Elindeki saç maşasını lavabonun yanına bıraktı, beni omuzlarımdan yakaladı.
"Artık ben de seni öyle görmek istiyorum, çok mutlu ve huzurlu..."
Gülümseyerek karşılık verdim.
Yanımdan geçip giderken, anahtarı ona doğru attım. Ayaklarımı sürüye sürüye odama gidip, yatağıma oturdum. Çekmecemi açıp ahşap kutuyu çıkardım, ne zamandır kapağını aralamadığımı anımsadım. Aslında çoğu kez elim gitmiş ama kendime engel olmuştum. İçinde Selçuk'un olduğu, Ceren'in fotoğrafı çeken kişiyi işaret ettiği ve hepimizin gülümsediği bir fotoğraf karşıladı beni. Birkaç otobüs bileti, kurumuş papatya, sinema biletleri ve içinde notaların olduğu bir kâğıt...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Derin Sular
Teen FictionDerin, yeterince zor olan hayatını düzene sokmaya çalışan bir reklam yazarıdır. Aynı ofisi paylaştıkları ve onu anlamakta ısrarcı olan sanat yönetmeniyle daha fazla vakit geçirmeye başladıklarında, aralarında inkar edilemez çekimle başa çıkmaya çalı...