Aşkın Tercümanı

688 399 16
                                    



"Derin"


Anıların kokusu olur muydu? Her geçtiğim yerde başka bir anım canlanmıştı. Burası kesinlikle yaşanmışlık kokuyordu. Her bir köşede çocukluğuma ait parçalara rastlamak, geçmişe yapılan yolculuk gibiydi. Dikkatle her bir oyuncağı inceleyen Cenk'e göz ucuyla baktım. Tek gayesi mutlu olmamdı ve bunun için elinden gelenin fazlasını yapıyordu. Ona haksızlık etmek, isteyeceğim son şey olsa da zaman zaman yakamı bırakmayan vicdan azabı ve Selçuk'a duyduğum özlem buna mani oluyordu.

Şu an tek istediğim hesapsız, avare, sıradan bir gün geçirmekti. Akışa bırakılmış ve içinde büyük ve gösterişli planların olmadığı. Az sonra telefonuma gelen mesaj, bunun pek de mümkün olmayacağını göstermişti. Ceren, hiçbir zaman yıldızımızın uyuşmadığı Yaprak'ın organize ettiği bir programa dahil olmamı istiyordu. Birkaç saat katlanabileceğimi düşünerek, bu teklifi kabul ettim. Cenk ise dönüş yapmak için beni bekliyordu, zira bu gece onun da ilgisini çekmemişti.

"Keyifli olabilir," dedi katılacağımı duyunca.

"Umarım," diye yanıtladım.

"En son Bodrum'da keyifli bir gece geçirmiştim, işlerden kafayı kaldırabildiğim bir zaman," dedi.

"Peki, sen?" diye eklediğinde anlamayan gözlerle ona baktım.

"En son ne zaman keyifli bir akşam geçirdin?"

Bakışlarımı arabanın camından, dışarıya doğru çevirdim. En son geçirdiğim keyifli akşamı düşünürken, dudaklarımı kıvırıp, hatırlamadığımı söyleyen bir işaret yaptım.


"Hadi giyin, seni çok ünlü bir yere götüreceğim!" Telefonuma gelen mesaj buydu. Kalabalık ortamlara girmekten hoşlanmazdım, onu kırmamak için gitmek için kalktım. Teyzemlere söylediğim bin bir bahaneyle, güzelce hazırlanıp kapının önüne çıktım. Az sonra Selçuk da nerden bulduğuna dair en ufak fikrim olmayan bir pikapla geldi. 

Bu araba da neydi şimdi?

İnip centilmence kapımı açmış, "Derin Hanım buyrun lütfen," demişti. Yol boyunca parlak gözlerine, sempatik hareketlerine kapılmış olmaktan dolayı tek soru soramamıştım. En sonunda şahane manzaraya sahip bir tepede durmuştu.

Bir şey demeden arabadan indi, arabanın arkasından küçük ahşap masa ve iki de sandalye indirdi. Üzerine beyaz örtü serdi, özenle istiflenmiş yemekleri tek tek masanın üzerine dizdi. Sandalyelerden birini çekip "Oturun lütfen," dedi. 

"Hanımefendi, dünyanın en ünlü restaurantına hoş geldiniz."

"Söyleyin beyefendi, burayı ünlü yapan da neymiş?" dedim.

"Ağırladığı ilk misafiri, yeryüzündeki bir yıldızmış."


Hazırlanmak için eve giderken, yolda aklıma düşmüş olan bir fikri defterime not ettim. Fonda hareketli sayılacak bir müzik açıp, dolaptan aldığım birayla, bir kısmının askılardan çıkıp yere düştüğü kıyafetleri elimle ters düz edip, uygun birkaç parça seçerek giydim. Aynanın karşısına geçip, çok da gösterişli olmayan vücuduma baktım. Biramı yudumlamaya devam ederken, salondaki koltuklardan birine uzanıp, telefonumdan strateji üzerine kurulu bir oyun açtım. Ne kadar geç gidersem, gece de o kadar erken biterdi. Bildirim sesi geldiğinde yarım saat kadar uyuyakaldığımı fark ettim. Anlaşılan sabahları erken kalkmak, beni zinde kılmıyordu.

Derin SularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin