"Cenk"
Neyin canımı daha çok yaktığını bilmiyorum. Başucunda bulduğum fotoğraf mı, Derin'in hiç rastlamadığım aşk dolu bakışları mı? Ne büyük bir şanstı bu kadının kalbine sahip olmak, ruhuna dokunabilmek. Oysa sadece dudaklarından dökülmüş keyifli sözcükler bile kafiydi, yüzümü güldürmeye.
Fotoğrafı aynı yere bıraktığımdan emin olarak, yatağın köşesinde duran bilgisayarı aldım. Odaya girdiğimde bana pek ihtiyacı kalmamış gibi duruyordu, onaylayıcı birkaç kelimeden sonra görüşmeyi sonlandırdı. Bir an için şüpheli bakışlarını üzerimde gezdirip, neyim olduğumu sordu. Verecek cevabım yoktu elbette, ben de günün geri kalanı için yaptığım planı gerçekleştirebilmek için evden çıkmayı teklif ettim.
Fotoğraf yeni çekilmiş gibi değildi, yoksa öyle miydi? Şu an hayatında biri olsaydı, onu elbet bilmez miydim?
Derin olduğu gibi yaşayan bir kadındı, hayatında biri varsa onu asla saklamazdı. Belki de unutamadığı eski sevgilisiydi, aklı hala ondaydı ve dönmesi için fırsat kolluyordu. Bu sebeple de benden her daim uzak duruyordu.
Arabanın kapısını açarak binmesi için fırsat verdiğimde tüm içtenliğiyle gülümsedi. Burnuma teninde eşsiz parfümünün kokusu geldi. Ona yeniden dokunmak için can atıyordum, gözüm onsuz geçen zamandaydı. Yol boyunca sık sık Derin'e bakıyor, onun hareketlerini gözlemliyordum. Böylece olaylara verdiği tepkileri de aklımın bir köşesine kazıyabiliyordum.
Takıntıları, hoşlandıkları, nefret ettikleri, rutinleri...
Derin ise sık sık dalıyor, kafasındaki bir ya da birden fazla konuyu evirip çeviriyordu. Gideceğimiz yere varmıştık, burası onun düşünceli ifadesini yumuşatmış, yüzü yeniden aydınlanmıştı. Oyuncak Müzesine gelmiştik, daha önce buraya gelmemiş olması büyük şanstı. Onun da en az benim kadar yeni yerler keşfetme arzusuna sahip olduğunu biliyordum. İçeride hikâyesi olan birçok oyuncak vardı.
"Kim bilir kaç çocuğun hayatında yolculuk yapıp geldiler buraya...Ne kadar sevildiler, nelere şahit oldular," dedi kurşun askerlerin sıralandığı köşeye bakarak.
İçindeki çocuğu hala bir köşesinde tutan kadına baktım. Keskin ifade yumuşamıştı, ilgiyle etrafı inceliyordu. Bir ara, küçükken kendisinde de olduğunu söyleyip, peluş bir oyuncağı gösterdi. Aynısı Rüzgarda da vardı, annemin yalnızca ona aldığı ve uzun zaman odasının baş köşesine koyduğu...
"Haklısın, sanırım zamanda en güzel yolculuğu onlar yapmış olmalı," dedim fısıltıyla.
İri gözlerini merakla üzerime çevirdi, kollarını göğsünde kavuşturdu.
"Sence bir oyuncağı güzel yapan en önemli şey ne?"
"Bir düşüneyim," dedim elimi çeneme götürerek.
"Yumuşak olmaları mı?"
İnanamayan gözlerle bana baktı, kollarını göğsünde kavuşturarak saçlarını geriye doğru etti.
"Her zaman soğukkanlılıkla sırıtabilmeleri elbette," dedi.
Zihnimi ele geçirmiş tüm düşüncelerden arınıp, kahkaha attım. Onun yanında kendini kötü hissetmek mümkün değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Derin Sular
Teen FictionDerin, yeterince zor olan hayatını düzene sokmaya çalışan bir reklam yazarıdır. Aynı ofisi paylaştıkları ve onu anlamakta ısrarcı olan sanat yönetmeniyle daha fazla vakit geçirmeye başladıklarında, aralarında inkar edilemez çekimle başa çıkmaya çalı...