"Cenk"
Sabaha kadar yatakta dönüp durdum. Zihnim sürekli meşguldu, kendi içinde bir çeşit hesaplamalar yapıyordu. Sürekli iş ile motive olan ben, şimdilerde bana oldukça esrarengiz gelen bu kadını düşünüyordum. Üstelik nedenini bilmiyordum, tüm işleyişimi bozan bu durumun. Sade bir kapağın altına basılmış, klasik eser gibiydi. Anlamak için satır aralarını keşfetmek, ara ara soluklanmak ve okuduklarını hazmetmek gerekiyordu.
Yataktan ağır adımlarla kalkıp, boydan boya uzanan camı gizleyen perdeleri açtım. Bir müddet, az sonra tüm sıcaklığını içeriye taşıyacak olan doğan güneşin, pencereleri zorlamasını izledim. Sabahın dinginliğinde, yalnız bastığım zaman çıtırdayan parkelerin sesi duyuluyordu. Yüzümü yıkamak için mermer lavabonun önüne geçip, avuçlarımı soğuk suyla doldurdum. Alnımdan yanaklarıma doğru damlalar süzülürken, dağılmış saçlarımı çabucak düzelttim. Sessize almış olduğum telefonumun tuş kilidini açarak, herhangi bir bildirim olup olmadığına baktım. Israrcı aramalar ve sonu gelmeyen mesaj yağmuru henüz başlamamıştı.
Jilet gibi ütülü, sıralı gömleklerimden birini seçip, altına uygun bir pantolon giydim. Aynanın karşısına son kez geçip, yeterince özenli görünüp görünmediğime baktım. Merdivenlerden hızlı adımlarla inerken, kolumdaki saatimden nabzımı kontrol ettim. Makinenin içine yerleştirdiğim kapsülden, ağır ağır akan kahveyi alarak birkaç yudumda içtikten sonra, kendimi daha iyi hissettiğimi fark ettim.
Son kez arkamı kontrol edip, anahtarları parmağımda çevirirken, kapıyı arkadan çektim. Akşam yağan yağmurun izlerini taşıyan arabama biner binmez, camları yarıya kadar indirdim. Henüz saat erken olduğu için, trafiğin yoğun olmadığı zamandı. Bu sebeple vaktinden epey erken varmıştım. Aracı otoparka bırakırken, bunaltıcı hava hakimiyetini sürdürüyordu. Giriş katında açık olarak bekleyen asansöre binerek, ofisin olduğu kata çıkarken, çantamdaki dosyalara göz ucuyla baktım.
Ortamdaki birkaç kişiyi saymazsak, ofis epey boştu. Odama doğru ilerlerken, Yaprak elbisesini çekiştirerek yanıma geldi. Saçlarını abartılı bir tavırla, omuzlarından geriye doğru iterken, elinde tuttuğu dosyayı büyük bir gülümsemeyle bana uzattı.
"Günaydın Cenk Bey, bu sabah ofisi güzelce taradım ve dün aradığınız dosyayı buldum."
Bunu söyleyken kendine olan güveni iyiden iyiye açığa çıkarıyordu. Benden cevap bekler bir halde masanın kenarına yaslanarak, ağırlığının bir kısmını pay etti. Bir süre, pencerenin önünde duran tek bitkime su vermemi izleyip, ayağını sabırsızca sallamaya başladı. Elimdeki sulama kabını kenara koyup, tekrar masama döndüm.
"Sağ ol Yaprak," dedim.
"Bildiğin gibi evraklara mail üzerinden ulaştığımız için, buna ihtiyacımız kalmadı. Yine de, işi ciddiye aldığın için sana minnettarız," diye ekledim, ellerimi birbirine yaslayarak.
Aldığı cevaptan yeterince tatmin olmamış gibi huzursuzca kıpırdandı. Bu kez saçlarını kulağının arkasına alıp, kurumuş olan dudaklarını yaladı.
"Peki, akşam ne yapıyorsun?" diye sordu tek seferde.
Yaprak'dan gelebilecek herhangi bir randevu teklifine karşı önlem alıp, çalışmam gerektiğini ve yoğun olacağımı söylemek üzereyken aklıma Derin'i aramak geldi. Hem nerede olduğunu sormak, hem de şu an içinde bulunduğum durumdan sıyrılmak için, son aramalara girip, numarasının üzerine geldim. Telefon ikinci çalışta açılmış, hattın ucundan yorgun bir ses gelmişti. Beklemediğim bir durum vardı, Derin kaza yapmıştı. Haberi alır almaz, az önce masanın üzerine bıraktığım anahtarlarımı çekerek soluğu Fehmi Beyi'in odasında aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Derin Sular
Teen FictionDerin, yeterince zor olan hayatını düzene sokmaya çalışan bir reklam yazarıdır. Aynı ofisi paylaştıkları ve onu anlamakta ısrarcı olan sanat yönetmeniyle daha fazla vakit geçirmeye başladıklarında, aralarında inkar edilemez çekimle başa çıkmaya çalı...