Kır Çiçeklerim bir haftalık arayla yeni bir bölümle daha karşınızdayım. Yine uzun bir bölüm daha olduğunu düşünüyorum. Umarım beğenirsiniz. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Okuma ve oy sayılarını arttırmaya gayret edelim lütfen. Hepinizi kocaman öpüyorum. 😘😘😘
Rabia Deniz KONUK
Duygu~
Neredeyse saat 8 e geliyordu. Her zaman olduğu gibi bugün de kafe gereğinden fazla kalabalıktı. Benim ilk kafe aklıma geliyorda. Zaten küçük bir yer olduğu için bu kadar müşterinin yarısını bile bulmak mümkün değildi. İyiki kafe artık çalışamaz olmuştu da Zeynep te bana bu kafeyi ortak olarak işletmeyi teklif etmişti. Kafenin açılışından bu güne kadar daha bir ay bile geçmemişti. Ama şu ana kadar elde ettiğimiz ve benim payıma düşen para eski kafemdeki aylık gelirimin neredeyse 3 katı falandı. Bu elde ettiğim parayla hem evimin kirasını hem de kızımın okul taksitlerini çok rahat ödeyebildim. Üste kalan parayla da hem kızım Eylülü, hem kızım kadar sevdiğim Ezgi'yi hem de yıllar sonra kavuştuğum kardeşim Nisanı çok rahat yaşayabilirdim.
Biraz önce Zeynep'le Nisanı konuştuğumda yüzü tuhaf bir hal aldı. Yüzünde anlam veremediğim bir ifade vardı. Sanki bir şey söylemek isteyip te söyleyemiyor gibiydi. O ifadesini ne kadar saklamaya bana belli etmemeye çalışsa da gözüm den kaçmadı. Belki de ben yanılıyorum dur. Yani benimle değilde kendiyle alakalı birşeydir.
Aileme olan özlemim zaten yıllardır içimde bir yerlerde vardı ama ben en azından kendi kızım üzülmesin diye bunu ona yansıtmamıştım. Ezgi de küçük olduğu için onunla da paylaşıp psikolojisini bozmak istemedim.
Kerem'e bile hayatımla ilgili şeyleri anlattığım da çok fazla derine inmeden anlatmayı tercih ettim. Ama Zeynep öyle değildi. Kız kızın halinden anlardı. Az önce ailem den bahsettiğim de gözüm yaşlı ağlarken hep beraber köye gidip mezarlarını ziyaret etmeyi teklif ettiğinde ilk başta şok oldum ama bir o kadar da heyecanlandım. Zaten küçük yaşlarda amcam larla olan toprak kavgasından dolayı babam kendine düşen hisse ile hiç vakit kaybetmeden bir alıcı bulup toprağımızı sattı. Daha fazla orda kalıp birbirlerine iyice düşman olmamak için İstanbul'a gelmiştik. Bulabildiği küçük, değişik işlerde çalıştı. Bazen pazarda esnaflık yaparken bazen de inşaatlar da işçi olarak çalışıyordu. En azından her akşam eve geldiğin de eli boş gelmiyordu. Az az kazanıyordu ama kazandıklarını daha da yoksullar ile paylaşmayı iyi bilen biriydi benim babam. Ah keşke öyle muhteşem bir babaya layık bir evlat olabilseydim. Bu zamana kadar hep onuru, ve namusu için yaşayan boynunu kimsenin karşısında eğmeyen bir babanın boynunu bile isteye eğmiştim. Belki de ondan bu kadar gururluydum. Bu özelliğini kimden aldığım belli oluyordu.
İster istemez yüzümü masum bir gülümseme almıştı.
"Duygu?"
İsmimin seslenilmesi ile geçmişi hatırlayıp hüzünlenmeyi bir kenara bıraktım ve arkamı döndüğüm de gördüğüm o tanıdık yüz kalbimin sızlamasına yine sebep olmuştu.
Sesim titreyerek ve gözümden gelen yaşları zor bela geri atarak konuştum.
"Ho-hoşgeldin."
"Hoşbulduk. Şaşırmış gibisin?"
"Yani ne yalan söyleyeyim biraz şaşırdım tabi. Sen açılış günü bir kaç günlüğüne geldim. Geri döneceğim deyince-" cümlemin devamını getiremememiştim. Sanki hesap sorarcasına konuşuyordum. Hayır yani sanane ki çocuğun hayatından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çilek Mevsimi🍓🍓🍓 (Kitap Oluyor)
RomanceBen Zeynep, 25 yaşındayım Annem Yonca ile mütavizi bir hayatımız varken günün birinde başka bir aile çıkıp bana gerçek ailem olduklarını söylediler. Hayatım o andan itibaren değişti. Peki Ya yıllardır aşık olduğum adam Tolga onu sevdiğimi sanarken k...