Yoongi ondan beklenmeyecek şekilde sabahın erken saatlerinde uyanmış -bu tabi ki Jimin onu terk ettiği için gözüne uyku girmemesinin bir sonucuydu- ve adımlarını sürükleyerek mutfağa girmişti. Yıkamaya ya da bulaşık makinesine yerleştirmeye bile üşendikleri bardak ve tabak yığını mutfak tezgahının üzerinde öylece duruyordu.
Yoongi önündeki bu iç karartan manzaraya bakıp iç çekmiş ve ardından kendisine hızlıca yiyecek bir şeyler hazırlamıştı. Ağzına birkaç lokma attıktan sonra iştahının hiç olmadığını fark ederek yemek yemekten vazgeçti.
Oturduğu sandalyeden uyuşuk adımlarla kalktı ve salona doğru yürüdü. Kahve sehpasının üzerinde dünden kalma sipariş ettikleri tavukların karton kutuları birikmişti. Koltuğa oturdu ve telefonunu eline alıp saati kontrol etti. Neredeyse 10’a geliyordu.
Telefonun rehber kısmına girmiş ve ardından ‘Jiminie’ yazan yere tıklayıp telefonu kulağına götürmüştü. Telefon birkaç kez uzun uzun çaldı ve Yoongi onun cevap vermediğini fark ettiğinde hayal kırıklığıyla üzgünce iç çekti. Tam telefonu kapatacağı sırada ise şaşırtıcı bir şey olmuş ve Jimin’in uykulu sesi hattın diğer ucundan duyulmuştu.
“Efendim?”
“Jiminie?” dedi heyecanlı bir sesle yerinde kıpırdanarak. “Nasılsın bebeğim?”
“Ne istiyorsun Yoongi?” diye sordu Jimin huysuz bir şekilde karşılık verirken. “Eğer dikkate değer bir şey söylemeyeceksen, telefonu kapatıyorum.”
“Dur kapatma!” diye feryat etti Yoongi hızlıca konuşarak. Daha sonra da derin bir iç çekmiş ve ağlamaklı bir ses tonuyla konuşmaya devam etmişti. “Jiminie.. Seni çok özledim. Çok özledim.”
“Özlediysen ne yapacağını biliyorsun.”
“Jiminie.. Lütfen buraya gel de konuşalım. Ya da ben yanına geleyim.” dedi Yoongi çaresiz bir ifadeyle konuşarak. “Lütfen sevgilim.”
“Ne konuşacağız?” diye sordu Jimin ciddi bir ifadeyle yanıt vererek. “Eğer konuşursak, artık mantıklı davranmaya başlayıp abimle arandakileri düzeltecek misin?”
Yoongi bu cevap karşısında derin bir nefes verdi. Artık bu iş fazla uzamıştı ve kendini de iyiden iyiye yorgun hissediyordu. Jimin’in bu duruma oldukça üzüldüğü belliydi. Bunca zamandır bir şey demese bile şimdi sabrı taşmış gibiydi.
Ve bir yanda da Seokjin vardı. En yakın arkadaşı.. O da Yoongi’ye dayanamayıp evi terk etmişti. Taehyung’un söylediği kadarıyla Namjoon’la da konuşmuyordu. Yoongi her şeyin çığırından çıktığını fark ettiğinde her şey için çok geç olmuştu.
“Eğer gelirsen..” dedi Yoongi yumuşacık bir sesle. “Abinle iyi geçineceğime dair vereceğim sözü gözlerine bakarak söyleyeceğim.”
“Yoongi?” diye mırıldandı Jimin onun cümlesi bittiğinde. Sesinin tonundan bile ne kadar afalladığı belliydi. “Sen ciddi misin? Gerçekten abimle olan kavganıza bir son mu vereceksin?”
“Evet.” diye onayladı Yoongi oldukça kesin bir sesle. “Bu saçmalık artık çok uzadı.”
“Gerçekten mi?”
“Gerçekten Jiminie.” dedi Yoongi umutsuz bir şekilde konuşurken. “Ben senden ayrı kalmak istemiyorum daha fazla. Seni üzmek de istemiyorum artık. Belli ki aylardır içinde biriktirip durmuşsun her şeyi.”