Namjoon ertesi gün öğlene kadar hastanede kalmış, ardından doktor kontrolleri tamamlandıktan sonra ise taburcu olmuştu. Şimdi iki sevgili nihayet Namjoon'un dairesine girmişler ve kendilerini salondaki koltuğa bırakmışlardı.
Namjoon hala toparlanmış sayılmazdı. Taksiden indikten sonra dairesine yürümek bile onu yormuştu. Vücudu hala bitkindi ve dinlenmesi için zamana ihtiyacı vardı. Doktoru Namjoon için bir torba ilaç yazmış ve Seokjin'e de yapması gerekenleri anlatmıştı. Namjoon bir hafta boyunca raporluydu. Tek yapması gereken ise yemek yemek, uyumak ve olabildiğince dinlenmek olacaktı. Seokjin bütün bunları ona yaptırmak için hazırdı. Bir hafta sonunda da yeniden kontrol için hastaneye gideceklerdi.
"Çok bunaldım." demişti Namjoon terlemiş alnına dökülen saçlarını geriye iterek. "Her yerim hastane kokuyor sanki. Hiç sevmiyorum bu kokuyu."
"Ben şimdi küveti ayarlarım senin için." dedi Seokjin yerinden kalkıp, söylediğini yapmak için ayaklanırken. "Güzel bir duş alırsan, hiçbir şeyin kalmaz."
Gri saçlı olan bitkin bir şekilde başını aşağı yukarı sallamış ve ardından Seokjin gözden kaybolmuştu. Bu sırada Namjoon ise vakit kaybetmeden üzerindeki tişörtü çıkarttı. Hemen sonrasında hız kesmeden pantolonunu da yorgunca üzerinden çıkarmış ve bu sırada Seokjin ise salona geri dönmüştü.
"Hadi bakalım." dedi Seokjin ona doğru gelirken. Sözlerinden sonra Namjoon'u kolundan tutup kalkmasına yardım etmiş ve ardından koluna girip onunla birlikte banyoya doğru ilerlemişti. Namjoon'un başı hala ara sıra döndüğü için düşüp bir yerlerini incitmesini istemiyordu. Bu nedenle de sürekli olarak sevgilisinin peşindeydi. "Banyo vakti."
Seokjin ve Namjoon birkaç saniye içinde banyodan içeri girdikten sonra Namjoon üzerinde son kalan parçayı da çıkarıp bitkince küvete girdi. Seokjin onun çıkardığı iç çamaşırını alıp kirli sepetine atmış ve sonrasında banyodan çıkmak için hareket etmişti. Fakat Namjoon'un sesi adımlarının ortasında durmasına neden oldu.
"Sevgilim?"
"Efendim Joonie?"
"Nereye gidiyorsun?"
"Salona." dedi Seokjin parmağıyla kapıyı işaret ederek. "Yoongi'yi arayacağım. Jimin'e hastalandığını söyleyeceğiz."
"Sonra birlikte ararız." dedi Namjoon elini ona doğru uzatırken. "Hadi sen de gel."
"Olmaz." dedi Seokjin kaşlarını havaya kaldırarak. "Hastasın ve dinlenmen gerekiyor. Şimdi hızlı bir şekilde duşunu al ve üşütmeden hemen çık oradan."
"İyiyim ben." dedi Namjoon anında suratını asarak. "Bir şeyim yok."
"Hayatım, hala yorgunsun." demişti Seokjin anlayışlı bir ifadeyle ona karşılık verirken. "Doktorun ne dedi? Bu hafta kendini yoracak, zorlayacak hiçbir şey yapmak yok. Sadece ve sadece vücudunu dinlendireceksin."
"Offf!" demişti Namjoon beş yaşındaki bir çocuk gibi yanaklarını şişirip, kaşlarını havaya kaldırırken. Bunun üzerine Seokjin gülümsemiş ve Namjoon'a doğru hızlı adımlarla ilerleyerek, onun yanağını okşamıştı.
"Hadi bir an önce duş al da üşütme." dedi gülümseyerek, gri saçlı olanın yanağını öpmeden hemen önce. "Üzme beni."
"Tamam."
Namjoon anında pes ederken Seokjin onun yanağını bir kez daha sesli bir şekilde öpmüş ve ardından salona doğru ilerlemişti. İçeri girer girmez Namjoon'un koltukta bıraktığı kıyafetlerini gördü ve sonrasında onları da toparlayıp kirli sepetine attı. Ardından mutfağa girdi ve yiyecek bir şeyler hazırlamak için buzdolabına yöneldi. Buzdolabının kapısını açar açmaz da derin bir iç çekmişti. İçinde hiçbir şey yoktu. Sadece birkaç şişe su ve bir de çoktan çürümüş birkaç elma onu karşılamıştı. Seokjin kafasını üzgün bir şekilde iki yana salladı ve sonrasında çürümüş elmaları çöpe attı. Ardından yiyecek bir şeyler bulabilmek adına dolapları karıştırmış ama birkaç hazır noodle paketinden başka hiçbir şey bulamamıştı.